Bizi Sarkozy ile Merkel mi yoksa Erdoğan mı kandırıyor?

Beklenen operasyon yapıldı. Hayırlı uğurlu olsun, pilotlarımızın elleri dert görmesin. Biz bu göstermelik operasyonun yapılacağını ABD Başkanı Bush ile Başbakan Erdoğan’ın görüştüğü beş Kasım tarihinde hem yazmış, hem de söylemiştik. Bizi yalancı çıkarmadılar Allah razı olsun.
Bu operasyona temel olan Amerikalılarla yapılan görüşmelerin bir istihbarat alışverişi değil, bir sınır ötesi hava operasyonunda iki ülke ABD ve Türk Hava Kuvvetlerinin havada olası bir çatışmasının önlenebilmesi için bir koordinasyon görüşmesi olduğunu da söylemiştik, çok şükür o da doğrulandı.
Şimdi aklınızdan geçebilir, adam kendi kendine sürekli övgü yağdırıyor diye. Yok, sevgili okurum, övgü falan değil, yalnızca konuları hükümetin at gözlüğünden bakmazsanız, doğruları görmenizin ne kadar kolay ve olayların ne kadar açık olduğunu anlatmak istiyorum.
Hep basına yükleniyorum ama haksız da değilim. Bakın son günlerde yaşanan Avrupa Birliği Türkiye görüşmeleri ve ilişkilerine. Herkes Fransa Devlet Başkanı Sarkozy ve Almanya Başbakanı Merkel’i suçluyor. Ben kendilerinin avukatı falan değilim ama onlar hem kendi halklarına hem de dünya kamuoyuna karşı bizimkilerden çok daha namuslu ve sözlerine güvenilir liderler olduklarını kanıtladı.
Fransa Devlet Başkanı Sarkozy seçime girmeden önce yırtındı Türkiye’nin topluluğa girmesine karşıyım diye. Aynı şekilde Almanya Başbakanı Merkel Türkiye’nin üyeliğe katılmasına karşı olduğunu seçim öncesi ve sonrası sürekli söyledi. İki lider arasındaki fark, biri Akdeniz birliği çerçevesinde temas kurmayı, öteki de tercihli ortak olarak kabul edilmesini istedi.
Şimdi burada kıvırtan bizim liderlerimiz. Kıvırtan ve yalan söyleyen bizim basınımız. Halkını kandırmaya çalışan bizim politikacılarımız. Gurursuzluk yapan sürekli kıçımıza tekme de yesek kapınızda yatacağız diyen bizi yönetenler. AB’nin bu tavrını Türk halkına allayıp pullayarak elma şekeri gibi sunmaya çalışanlar, Doğan medya grubu, oralarla çalışan işadamları ve onların borazanı Mehmet Ali Birand gibi sarı basın kartı alamayan gazeteciler.
Boş verin AB’yi, siz ülkemize çalışmak için gelmek isteyen Afganlıları, Malezyalıları, Arap ve Pakistanlıları kabul ediyor musunuz? Kusura bakmayın ama ben etmiyorum, edemiyorum. Neden, bu insanlar kötü diye mi? Hayır ülkemde çok sayıda işsiz varken bunlara neden iş vereyim diye. Neden kültür açısından bizden geride oldukları için. Peki, her gün kültür açısından aramızda uçurum olduğunu gördüğümüz AB, işsizlikte sürekli olay yaşayan AB bizi niye kabul etsin.
Düşünün ki o AB, Türkiye’nin Sevr dönemine dönmesini, topraklarında bir Kürt devleti kurulmasını, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine taşıyan Atatürk’ü tarih kitaplarımızdan, resimlerinin sınıf ve resmi dairelerimizden çıkarılmasını isterken, seni içine alıp da tüm bunları neden durdurmak istesin?
Bizler aylarca AB’nin Türkiye üzerindeki gizli açık emellerini, planlarını ve yandaşlarını yazınca adımızı faşist, görüşlerimizi gerici, çizdiğimiz tabloyu da karanlık diye tanımladılar. Ama kimse bizlere vatanınızı satıyorsunuz diyemedi. Kimse namussuz, hırsız diyemedi, kimse kendi çıkarlarınız için ülkemizin parçalanmasına çanak tutuyorsunuz suçlamasında bulunamadı. Bundan sonra da bulunamayacak.
Bizler inatla direnirken, AB’nin üzerindeki sır perdesi de artık gizlenemez boyutlara ulaşıyor. Türkiye Cumhuriyetini özgürleştiriyorum yalanı ile darma duman etmeye çalışan başbakan bile onların avukatı rolünde. Sarkozy’nin politikalarını sanki bugün duymuş gibi pişkin pişkin tepki veriyor. Baş müzakereciliğe atadığı Babacan, kapılarından ayrılmayacağız, yalvarmaya devam edeceğiz diyor.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun da cevap verin sevgili okurum, Türkiye’yi AB’ye almayacağını davul zurna ile ilan eden elin gâvuru Sarkozy ve Merkel mi doğru söylüyor, yoksa hak yolunda mücadele ettiklerini söyleyerek halkı kandıran bizimkiler mi?.. Karar sizin.

Yazarın Diğer Yazıları