Bizans, Urfa ve felaket!!!
Dün büyük bir sel felaketinin darbesiyle sarsılan Urfa''da, tarihin en eski dönemlerinden bu yana önce suyun, sonra da susuzluğun büyük kavgaları oldu...
Çok eskilerde Harran Ovası Moğollar''ın saldırısıyla suya hasret kalsa da, Urfa merkezi temiz su kaynakları, sarayı andıran evleri, bağları-bahçeleri, çevresindeki fıstıklık ve zeytinliklerle sadece bir doğa ve tarih cenneti değil, Roma dönemindeki "Edessa" tanımlamasıyla da "suyu bol şehir" olarak biliniyordu...
Ancak temiz su kaynaklarının dışında Urfa''daki su bolluğu tarihin en eski dönemlerinden itibaren felaketlere yol açan baskınlarla bir tezat oluştursa da, şehrin suyla olan kavgası geçmişte çok da can almış...
Örneğin; 201 yılındaki sel felaketinde 2 binden fazla insanın öldüğü yazıyor tarih kaynaklarında...
413 ve 525 yıllarında da su baskınlarının gazabına uğrayan şehirde, yine çok can kaybı yaşanmış...
Sel baskını felaketleri Urfa''nın yakasını bırakmayınca İmparatorluk olaya el koymuş...
Bizans İmparatoru I. Jüstinyen (525-567) döneminde, sel tehdidinin Halepli Bahçe''ye ulaşmasını engellemek için yapılan bentler felaketlerin tahribatını biraz olsun önlese de, sel baskınları zaman zaman yine de etkisini sürdürmüş, 668''den 1041''e kadar neredeyse 25-30 yıl aralıklarla Urfa''da büyük felaketlere yol açmış...
"SUYU BOL ŞEHİR"DE ÇARPIKLIK VE RANT!
Bizans İmparatoru, zaman zaman şehre zarar veren ve büyük can kayıplarına yol açan su baskınlarını önlemek için 1500 yıl önce Daysan Irmağı''nın yönünü değiştirecek bir kanal açarak selin sur dışından akıtılmasını sağlamış. Bu kanal bugün Karakoyun Deresi olarak biliniyor...
Urfa tarihi ile ilgili önemli kitaplarıyla bilinen araştırmacı-yazar Müslüm Akalın''a derenin tarihteki önemini sorunca şunları anlattı;
"Süryani Mar Yeşua''nın vekayinamesinde de anlatıldığı gibi, Urfa, direkli havzasından gelen yoğun yağışlardan dolayı sık sık sel altında kalan bir şehir... Şehre akan su bugünkü Süleymaniye bölgesinden sonra Halepli Bahçe''den geçerek, surların içinden şehre giriyormuş... Oraya o yüzden Su Kapısı denilmiş... Karakoyun Deresi, Roma döneminde su baskınlarını önlemek için bir önlem olarak uygulanmış. Sel suları şehre girmeden bu dere üzerinden bahçelere akıtılmış ve şehir üzerindeki tehlike önemli ölçüde azaltılmış."
Üzerinde Hızmalı Köprü başta olmak üzere, tarihi geçitler bulunan Karakoyun Deresi, 1960''lar ve 1980''lerdeki büyük yağışlarda şehir için bir kurtarıcı olurken, ne yazık ki o da çarpık kentleşmeden nasibini almış...
Şehir merkezindeki tarihi doğayı da yok eden plansız yapılaşmadan ağır biçimde etkilenen derenin bir bölümünün üzeri kapatılırken, bazı bölgelerde AVM ve işhanları yapılmış, park olarak kullanılan alanlardaki skandal müdahaleler ise suyun akışını tamamen kesmiş...
DEREYE AVM, TARLAYA GECEKONDU!..
Evet; felaketler elbette doğal aksiyonun sonucu...
Ancak felaketlere karşı günümüzdeki tahribatın yüzlerce yıl önce, Bizans İmparatorluğu döneminde alınan önlemleri bile bertaraf etmesi, zavallıca yürütülen ve adeta zorla dayatılan bir çarpık yapılaşmanın da sonucu...
GAP''la birlikte, en az 50 milyar dolarlık harcamayla kalkınma hamlelerinin merkezi olması gereken şehirde, sadece Karakoyun Deresi ve çevresi değil, AKP''li belediyeler döneminde yoğunlaşan imar rezaletleri, başta tarihi mekanlar olmak üzere Harran Ovası ve çevresindeki tarım alanlarını da çarpık yapılaşma ile katletmiş...
Ne ilginç ki, Karakoyun Deresi gibi su geçitlerinin tahrip edildiği şehirde, su baskınları da işte çarpık yapılaşmanın adeta beton cehennemine çevirdiği derenin yataklarıyla kenar mahallelerde büyük tahribatlara yol açmış...
Evet; Urfa''nın sorunları sadece beceriksiz ve liyakatsız ellerde olmasından değil, doğal felaketlere karşı yüzlerce yıl önce açılan kanallar ve çevresindeki tahribatın sonuçlarını 21. Yüzyılda bile kestiremeyecek bir zavallılıktan da kaynaklanıyor...
Bir dönem şehir merkeziyle birlikte ovaları da susuzluktan kırılan Urfa, GAP ile birlikte Fırat Nehri''nin sularına kavuşarak tarımsal kalkınma sürecine açılırken, şehrin çarpık yapılaşmayla su baskınlarına hedef edilmesi, aynı zamanda rant hırsının sonuçlarından başka bir şey değil...
525-567 arasında yaşayan Bizans İmparatoru Jüstinyen mezarından kalkarak bir tepeden şehre baksaydı, "Biz 1500 yıl önce bile sizden çok ilerideymişiz ey gafiller" demez miydi acaba?..
Urfa''ya, Adıyaman ve çevresindeki herkese geçmiş olsun demekten başka ne gelir elden...