Biz utandık...

Ben mesela...

Sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak...

Türkiye Cumhuriyeti'nin ('FETÖ' olduğu iddia edilen yapının darbesine de maruz kalmış, ordusu aynı yapının kumpasıyla dağıtılmış) Genelkurmay Başkanı'ndan...

Bir Cumhuriyet Bayramı töreninde;

- "Vesayet adı altında o Cumhuriyet'e savaş açan",

- Cumhuriyet kurumlarını -canları pahasına- savunanları "darbeci" diye yaftalayıp, yazıları, manşetleriyle, 'FETÖ' olduğu iddia edilen yapının hedef tahtasına oturtan,

- Türk Ordusu'nun varlığı ve misyonundan "rahatsız",

- Türk Ordusu'nun, devletin yetiştirmek için neredeyse bir servet harcadığı gözbebekleri, en üst rütbeli komutanları, Silivri, Mamak, Maltepe, Sincan, Hadımköy, Şirinyer zulümhanelerinde asrın iftirasına karşı hak ve hukuklarını kullanabilme kabiliyetinden dahi mahrum bırakılmış halde, kendi ülkelerinde "tutsak" edilmişken, dalga geçer gibi Waka-ı Wikiwikiye partileri veren,

- PKK'nın "terör örgütü" olduğunu kabul etmeyen ve dahi siyasi kolu gibi hareket eden HDP'nin eş başkanına "Converse" hediye ederek bir nevi "kendilerinden" sayan,

- Toplumu, Türk Ordusu'nun binlerce mensubunu katleden PKK Terör Örgütüyle barışma kıvamına getirmekten sorumlu "akil adamlar"dan olan,

- "Millî orduya kumpas" olduğu bizzat hükümet temsilcilerince itiraf edilen Balyoz tiyatrosunun açılış sahnesi olan "Harekat Planı" manşetine ve "bavul dolusu" iftiranamenin altına imza atan...

Bir proje grubunun mensuplarıyla neşeli selfiler çektirmek yerine...

Bir yanına, o selfi karesindekilerin de tarafı olduğu itibarsızlaştırmayı onuruna yediremeyip intihar eden Ali Tatar'ın kızı Gökçen'i...

Bir yanına, sonradan beraat edeceği iftiraların yükünü taşıyamayıp Mamak'ta olduğu yere yığılıveren dağ gibi Murat Özenalp'in çocukları Batu ve Duru'yu...

Kanserin en amansızına "Silivri kanserine" yakalanıp kahrından ölen Cem Aziz Çakmak'ın kızlarını...

Uğradığı linçe teslim olmak yerine intiharı seçen, terör örgütüne karşı düzenlenen operasyonda 12 PKK'lıyı öldürdükten sonra omuriliğine isabet eden kurşundan dolayı tekerlekli sandalyeye bağlanan, Devlet Övünç Madalyası sahibi kahraman Gazi'miz Abdülkerim Kırca'nın emaneti olan iki kızını...

Eşinin yasa dışı olarak ele geçirilip, yayınlanan görüntüleriyle başlayan haysiyet cellatlığının sonunda intihar eden Berk Erden'in oğlu Canberk'i...

Ve onlar gibi, 5 yıl boyunca türlü acıya rağmen kale gibi dimdik duran bütün diğer çocukları da alır Anıtkabir'de, Ata'nın mozolesinin önünde çekerdim o selfiyi...

O çocukların babalarına minnetle...

Cumhuriyet'in onlar gibi yüksek ahlak, karakter ve irade sahibi çocuklara emanet olduğunu bilmenin ümidiyle...

Vatanım sensin!

Yok yok, günlerdir tartışılan malum TV dizisi değil mevzu; merak etmiyor değilim ama onu henüz izleyemedim.

Mevzu yeni bir grup "vatansever" tipolojisi.

Soracak olursan vatanı herkesten çok seviyor ama büyük oranda da -misal- en temel vatani görevleri olan askerlikten kaçıyorlar. Devlete-millete karşı birçok sorumluluklarını yerine getirmekten de öyle...

Bencil dersiniz değil mi? Veya demek ki canları her gün ay-yıldıza sarılı halde gelen o çocuklarınkinden daha kıymetli!

Ama yoo, "can vermek"ten de imtina ediyor değiller aslında.

"Vatan"dan sakındıkları neleri varsa, güya adanmışlık içinde oldukları "kişi/kişiler" uğruna ve ironik biçimde bunu "vatanseverliğin gereği" varsayarak pekala feda edebiliyorlar. Bu "zaaf"larını fark edenlerin "kullanımına" açık hale gelebiliyor yahut kimse onlardan bunu talep etmediği halde, durumdan vazife çıkararak kurşun atıyor/kurşunlanabiliyorlar.

Ne vatana faydası var; ne millete, ne bu kahramanlık sandıkları aptallığı "uğruna" yaptıkları kişiye-kuruma-makama-davaya...

Ha bir çift kadın memesi bellemişsin vatanı...

Ha bir "ağabey", ha "başkan", ha "reis"...

"Hizmet" diye yaptığın ihanet ise son tahlilde ailenin emeklerine, kendine ve hatta "vatanım" saydıklarının sana bağladığı ümitlere, "hain" dediklerin sokaklarda elini kolunu sallayarak gezerken senin elini kolunu kelepçeleyecekse, seni mücadelenden düşürecek, etkisizleştirecekse;

En vatansızınkinden ne farkı var yol açtığın "zarar"ın!

Kemal Bey...

Cami avlusunda önüne kurşun atıldı, yurt gezisinde konvoyu terör saldırısına uğradı, partisinin en etkin yöneticilerinden biri kurşunlandı; hiçbirinde "mağduriyet"ini vakum gibi dayamadı oy uğruna hassasiyetlerimize...

Polemiklerle siyaset alanını "yay" gibi gerdi belki ama bunu hiçbir vakit "toplum"a sirayet ettirmedi.

Genel politik tavrına dair kronik kararsızlığım baki; ama Bülent Tezcan'ı ziyaret için gittiği Aydın'da sergilediği aklıselim duruştan sonra hakkını bir kere daha teslim etmeli; "güzel insan" olduğu belli.

GÜNÜN SORUSU?

"İdamın geciktirilmesi doğru değil"se bir sebebi olmalı; kimi asacaksınız?

Yazarın Diğer Yazıları