Biz sizin gençleri nereye koyduğunuzu iyi biliriz...

Öyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda kürsüye çıkıp Bakanlara, Başbakan'a, Cumhurbaşkanı'na kafa tutmayı, onlara siyasi rakip olmayı, hesap sormayı bırakın...

Sadece, Taksim Gezi Parkı'na Topçu Kışlası yapılamayacağını, çünkü Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Kararları'nın böyle bir inşaata geçit vermediğini haykırdıkları, bir "gerçeği" duyurmaya çalışıp, yaşadıkları şehrin karar mekanizmasının "kanunları çiğnemesini engellemeye çalıştıkları" için yaptıklarınızdan biliyoruz;

Bayılırsınız siz, "gençlerimizi karar alma mekanizmalarının içinde tutmaya"!

Yeter ki istesinler;

Onlar ne derse o...

Zinhar saçından tuttuğunuz gibi sürüklemezsiniz yerlerde...

Biber gazı mı?

Asla!

Plastik mermi mi?

O da ne!

***

Siz öyle seversiniz ki "devlet işi"ne kafa yoran gençleri; -Ali İsmail Korkmaz'dan biliyoruz- tekmelerle, yumruklarla, yetmez değneklerle vura vura severken öldürürsünüz!

***

Öyle ciddiye alırsınız ki gençlerin taleplerini:

Heyecanla söyledikleri o marşlar, attıkları sloganlar, sabaha kadar uyumayıp hazırladıkları dövizler... "Tencere tava hep aynı hava..." size göre!

***

Siz, öyle değer verirsiniz ki "apolitik" olmayan gençlere...

-Beyninden mermi çekirdeği çıkan Ethem Sarısülük'ten biliyoruz- kudretinizi yedi düvele gösteren kahramanlık "destanı"nı bile onların kanıyla yazarsınız!

***

Haklısınız...

Asla "bir kenara" koymadınız, "bir kenara koymazsınız" siz bu ülkenin gençlerini...

Önce omuzlarınızda taşır, sonra dualarla doğru toprağın altına!

Bizim gibi dar kalıplara sıkışmış, vizyonsuz, sığ, cahiller ne bilsin; siz öyle bilirsiniz ki dünyanın gençlerden, onların enerjisinden, yaratıcı fikirlerinden nasıl faydalandığını, sorsanız hiçbirinin neden orada olduklarını dahi bilmedikleri sınır aşırı diyarlara sürersiniz onları; ölmeye...

Çok kıymet verdiğinizden elbette; "şehadet" makamına erişsinler diye, bir nevi hediye!

***

Fırat Çakıroğlu'ndan biliyoruz biz;

Gencecik yaşında ülkeyi, cihanı titretecek yüreğe sahip gençlerin kılına zarar gelsin istemezsiniz...

Milliyetçiliği ayaklar altına alıyordunuz ya, o sırada -milliyetçiliğin ete kemiğe bürünmüş hali olduğundan zahir- yanlışlıkla katledildi Fırat da...

Yoksa kesindi yani ilk seçimde İzmir 1'inci sıra!

***

Ya bir gidin Allah aşkına...

"Gençlerin oyunu almadan 'evet' hayal" deyin... "Eh olmuşken tam olsun birkaç yandaş oğlanı askerlikten kurtaralım, birkaç işe yaramazı da 23'ünde emekli edelim hayatı kurtulsun" deyin bitsin.

Ne masal anlatıyorsunuz hâlâ!

***

Teröristlerin başkanı(!)

--------

Dün, medyanın en "Reisçi" gazetesinde, Ahmet Taşgetiren imzasıyla yayınlandı bu satırlar:

"Bir referandum söz konusu. İkili bir ayrışma. "Evet" diyenler vatansever, ülkenin beka meselesini anlamış ve ona göre konuşlanmış, "Hayır" diyenler de FETÖ'cü, ya da PKK'cı kabul edilirse, ortaya çıkan sonuç diyelim, Ak Parti ve MHP'nin en yüksek beklentisi olan yüzde 60'a 40 olsun, burada bile yüzde 40'lık bir "Ne" grubu oluşmuş oluyor? Bu ülkeyi diyelim bir Başkan yönetti, bu yüzde 40'ı ne yapacak?"

Buyurun, cevap verin bakalım.

Peki ya, anketlere göre an itibarıyla daha güçlü olan ihtimal gerçekleşir ve "Hayır" çıkarsa?!

Ancak azınlığın "güven oyu(!)"nu alabilmiş bir Cumhurbaşkanı'nın, o ana kadar "terörist" kefesine koyduğu çoğunluğu yönetmesi nasıl mümkün olacak?

***

"CIA'nın yeni direktörü ilk ziyaretini ülkemize yapıyor" diye gururlanabilen(!) canlı türünün nesli tükenmedikçe, iflah olmaz bu ülke!

***

Şehit oğlu şehit

------

Mehmet Akif, "Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber" diye yazarken "yedi iklimi cihana karşı" verilen, "dünyada eşi olmayan bir boğaz harbi" veriliyordu Çanakkale'de...

Peki ya şimdi?

Şehit polis Ali Uslu'nun oğlu Mahmut Uslu niye "şehit oğlu şehit" oluyor gencecik yaşında?

Hangi stratejik çuvallamanın sonucunda?

O mert, vatansever, milliyetperver gençlerle ne kadar övünüyorsak; kendi siyasi hesaplarını onların canıyla temize çekmeye çalışan bir kısım siyasiye de o kadar "ah" ediyoruz.

Sandıktan mı, nereden bilmem... Ama elbet bir gün çıkar!

Yazarın Diğer Yazıları