Biz kurbanımızı Kurban Bayramı’ndan önce kestik!
Besili domuzlar gibi tüketip, hayat devam ediyor diyecekler, piyasadaki son durumu aktaracaklar, şehitler üzerinden yalnızca rakam hesabı üşüşecek zihinlerine, bol makyajlı suratları gerilecek; sırf kurulu düzenleri bozulmasın, konforlarına zeval gelmesin diye... “Piyasadaki durumu” soranlarla, “Bölgedeki durumu” soranların zihnî ilişkisine şahit olacaksınız. “Doğulu vatandaş” diyecekler sonra, dayanamayacaksınız artık: Piyasanız sizin olsun, “bölge” dediğin yer neresi, “doğulu vatandaş” kim, hangi ülkede? Bölünmezliğine inandığınız vatanın topyekûn nasıl bölgeleştiğini göreceksiniz. Terör, önce zihinleri vuracak. Tahrip gücü yüksek sorular bırakılacak önünüze; yüzleşeceksiniz. Resmî yetkililer tarafından bilgilendirileceksiniz, her zamanki gibi, bıçak kemiğe dayanacak! Kemik de kemikmiş ha...
Henüz taze ve diri olan acı üzerinden; provokasyon, infial, savaş çığırtkanlığı kelimeleri dolanacak ağızlarında. Sık sık dillendirecekler. Faşizmin doruklarında gezinip, hissizliklerini kuşanacaklar. Lafta “barışçıl süreç” ile gargara yapacaklar. Durumdan çıkardıkları vazifenin geçiştirmekten ibaret olduğunu göreceksiniz. Biri de çıkıp demeyecek mi, ne yapsın bu halk, “aklı başında” en doğal tepkisini göstermeyip?
Sıkça, teröre karşı dayanışmadan bahsedecekler. Anadolu topraklarının “dar gelirli” evlerinden dualar, beddualar, ağıtlar yükselecek... Türk diyecekler, Kürt diyecekler. Ekran aşiretine mensup kanı soğuk heyecansızlık âbidelerinin yüzleri ilişecek gözlerinize... “Milliyetçi damar” üzerine konuşacaklar; ama provokasyon, ama infial, ama savaş çığırtkanlığı... Alışacaksınız.
Başımız ve aklımız sağolsun!
Birdenbire mânidar bir alt yazı belirecek ekranda: Operasyon başlatıldı, bilmem kaç terörist öldürüldü, imha edildi ve saire... Biraz sakinleşmiş olmalısınız, değil mi? Endişeye mahal yok! Hani o çok dillendirip yalama ettikleri “soğuk kanlılığınızı” muhafaza edeceksiniz. Son çırpınışları, az kaldı, azıcık... Kan da kanmış ha...
“Fırat Nehri kenarında bir koyun çalınsa mesulü benim” diyen etkilileri ve yetkilileri bir kez daha rahmetle anacak ve anlayacaksınız.
Devlet, iktidar, etkililer, yetkililer her kimse artık... Can ve mal güvenliğini sağlamakla vazifeli, öyle olmasına öyle de, güvenlik güçlerinin güvenliğini kim sağlayacak? “Şehitlerin şahitliği” belki de...
Hakikate takla attırıp kavramları dumura uğratan “demokrasi meczupları” tarafından uyarılacaksınız: “Olaya tek taraflı bakıyorsun!” Eli kanlı etnik bozguncuların vahşeti “olay” olarak arzı endam edecek zihninizde...
Cinayet şebekesinin şiddetine yalnızca askerlerin değil, sivilin her türlüsünün maruz kaldığını bileceksiniz: Karnındaki bebeğiyle annesi, çocuklar, öğretmenler, doktorlar, mühendisler, imamlar, eğitim kurumları... Kürt’ün meselesiyle cinayet şebekesinin meselesini aynılaştırmayan Kürtler!
Korku, panik, endişe...
Hemen hemen her şehirde, her kasabada, her mahallede bayrağa sarılı bir tabut bekleyecek sizi; bir vatan evladı alsın da, omuzlayıversin diye... Onlar kınadıkça siz kırılacaksınız! “Sokaklara çıkıyorlar” diyerek, gettolarından seyredecekler olan biteni...
Her şeye rağmen o sesi işiteceksiniz. Bir şehit annesi çıkacak ve durduracak zamanı: “Biz kurbanımızı Kurban Bayramı’ndan önce kestik!”