Biz gerçekten bir millet değil miyiz?
AB İstatistik Kurumu’nun 2005’de sitesine koyduğu araştırmaya göre, nüfusumuzun %93’ünün ana dili Türkçedir. Türkiye’de yapılan araştırmalarda ise %98’in dili Türkçe, %99’un dini İslam, %100’ü Türk kültürünü yaşıyor. Gayrimüslimler de Türk kültürünü benimsemiş.
Bu sonuç; bin yıldır; aynı vatanda, aynı devletin vatandaşı olarak, aynı inanç, dil ve kültür ortamında birlikte yaşayanlar için çok normal değil mi? Dokusu böyle olan topluluğa bir millet denmezse, ne denebilir?
Bu konuda tereddüdü olanlara, kapsamlı iki araştırmadan bahsedeceğiz.
Birincisi: Daha önce de söz ettiğimiz; Açık Toplum Vakfı ile Boğaziçi Üniversitesi’nin “Biz” lik, “Öteki” lik ve Biz “lik, ” Öteki “lik ve Ayrımcılık: Kamuoyundaki Algılar ve Eğilimler” konulu, 11 Mayıs 2011 tarihli, Türkiye’nin bütününe şamil raporu.
Soru şöyle: “Siz, Türk dili ve kültürünü, etnik dil ve kültürünüzle, günlük hayatınızda nasıl kaynaştırdığınızı bize söyleyebilir misiniz?”
Cevaplar:
- “Etnik bir dilim ve kültürüm yoktur; tamamen Türk dili, ve kültürü içerisinde yaşıyorum” diyenler % 66.
- Hayatımda birinci sırada Türk dili ve kültürü gelir; etnik dilim ve kültürüm, benim için ikinci sıradadır “ diyenler % 20.
- “Hayatımda birinci sırada etnik dilim ve kültürüm gelir; Türk dili ve kültürü benim için ikinci sıradadır “ diyenler % 8.
- “Türk dili ve kültürüyle bir bağım yoktur; tamamen etnik dilim ve kültürüm içerisinde yaşıyorum “ diyenler % 2.
Demek ki; Ülkemizin % 86’sı Türk dili ve kültürüyle yaşıyor. Yüzde 8’i; Türk dilinin bilinmediği sınırlı alanlarda (% 2’si) mecburen etnik dili ve kültürüyle; etnik bir dilin bilinmediği ülke genelinde ise (% 4’ü), mecburen veya isteyerek Türk dili ve kültürüyle yaşıyor. % 86 ile toplarsak % 94 eder. Yüzde 2’nin ise, ağırlıkla mezralarda ve köylerde yaşadığı kabul edilirse, Türkçe bilinmediği için etnik diliyle konuşması normal.
Bir önemli sonuç da, % 66’nın, ” etnik dilim ve kültürüm yok “ cevabıdır. Önemli, bir orandaki bu kişilerin etnik kökenlerini bilmedikleri, Türk Milletine mensup oldukları ortaya çıkıyor.
İkincisi: Çalışmaları 3 yıl süren Bilgesam Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin 03 Haziran 2011 tarihli raporudur: Rapor Bilge Adamlar Kurulu: Başkan E. Oramiral Salim Dervişoğlu, Başkan Yardımcıları Sami Selçuk Prof. Dr. / Yargıtay Onursal Başkanı, E. Bakan/Büyükelçi İlter Türkmen ile Kurul Üyeleri: E. Bakan/Vali Kutlu Aktaş, E. Büyükelçi Sönmez Köksal ve Özdem Sanberk, Prof. Dr. İlter Turan, Prof. Dr. Nur Vergin gibi isimlerden oluşuyor.
Raporda ” Bağımsızlık ve Federasyon Talepleri “ne ait sonuçlar şöyle:
“Bağımsız Kürt Devleti talebi, ana dili Kürtçe olanlarda % 9.9, Zazaca olanlarda % 7.8, iki dil grubu beraber düşünüldüğünde ise % 9.7’dir. (8.8 olacak) Federasyon talebi Kürt ve Zazalar beraber düşünüldüğünde %5’tir. Kürtlerin ve Zazaların % 85’inin bağımsız bir devlet veya federasyon talebi şeklinde ortaya çıkan ve ülke bütünlüğünü tehdit eden bir talebinin olmadığı görülmektedir.
Bugün için bölge insanında, Türkiye Cumhuriyeti içinde ülkenin bir parçası olarak, kendi kültürel değerlerini de koruyarak yaşama noktasında genel bir mutabakatın olduğunu söylemek mümkündür.
Raporun ulaştığı sonuç bu kadar kesindir. Sonuçların, Türkiye geneline değil, sadece ilgili bölgeye ait olduğuna dikkat edilmelidir. Ayrıca bu çalışmaların, “PKK’nın insanlarımızı rehin aldığı” bir zamanda yapıldığı da unutulmamalı.
Bir Millet olduğumuzu gösteren bu muhteşem gerçeği; “Yeni” anayasa peşinde koşan (PKK, ABD, AB, içimizdeki işbirlikçiler hariç), iktidar mensupları ve sorumlular neden inkar ediyorlar, anlamak mümkün değildir.
Yine bir millet olduğumuz gerçeğinin bir inkârı da, “PKK açılımı” na “Kürt açılımı” adı verilmesinde de görüldü. Sanki PKK talebi olan etnisitenin siyasallaştırılması, devlete ortak edilmesi ve ülkenin bölünmesini bölge insanı istiyormuş... Bu yolla, Türksüz “yeni” anayasanın alt yapısı oluşturulmaya çalışılmıyormuş gibi...
Kimse yanlışta ısrar etmesin. Devletler bir defa kurulur. Sahibi de; canıyla, kanıyla, irfanıyla bedelini ödeyen millettir. Tarihin derinliklerinden gelen devletin temellerini, bir parti iktidarının, hatta şu anda yaşayan millet evlatlarının değiştirme hakkı ve yetkisi yoktur. Görevleri vardır; o da bu devleti yıkmak değil, yaşatmaktır.
Çünkü millet dünü, bugünü ve yarınıyla bir bütündür.