Konuya ilişkin yapılan yazılı açıklamaya göre, İTÜ, yüksek bütçeler gerektiren ve dünyada birçok ülkenin önemli ölçüde yol aldığı biyolojik temelli ilaç geliştirme çalışmalarına öncülük ediyor.
Üniversitenin biyolojik temelli ilaçlar olarak adlandırılan biyobenzer ve biyobetter çalışmalarda bir üs haline gelmesi hedefleniyor.
Kalkınma Bakanlığı ve TÜBİTAK tarafından desteklenen projenin kurumsal ortakları arasında ise Marmara Üniversitesi ve Atabay Kimya Sanayi ve Ticaret A.Ş. bulunuyor.
1,5 YIL SONRA İLAÇ HAM MADDESİ ÜRETMEYİ PLANLIYORUZ
İTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gizem Dinler Doğanay, önlerinde 4 yıllık bir proje süreci olduğunu belirterek, "1,5 yıl sonra ilaç ham maddesini üretmeyi planlıyoruz. İlaç yapımı aşaması ise 2,5 ila 3 yıl arasında bir zaman gerektiriyor. Fakat bu süreci daha kısa sürede sonuçlandırmayı hedefliyoruz" ifadelerini kullandı.
Doğanay, günümüzde ilaç endüstrisine hakim durumdaki kimyasal formüllü ilaçların yerine biyolojik temelli, yani canlılardan üretilen ilaçların önemli bir alternatif oluşturacağını vurguladı.
Yaptıkları laboratuvar çalışmaları kapsamında kullanılan yöntemde, biyolojik ilaç üretimi için bakteriye rekombinant teknoloji yoluyla istenen ilacı üretecek DNA aktarıldığını, ardından ilacın hücreden çekildiğini ve ilacın karakterizasyon aşamasının başladığını anlatan Doğanay, bu aşamadan sonra, gerekli biyolojik testlerin yapıldığını ve ilacın bakteri üzerindeki denemeler için hazır hale getirildiğini kaydetti.
"Biyolojik ilaç" tanımının özünde bir "protein çalışması" olduğunu aktaran Doğanay, laboratuvarlarında zaten protein üzerine çalışmalar yaptıklarına, biyolojik ilaç çalışmalarıyla bunun bir adım ötesine geçtiklerine dikkati çekti.
KANSER TEDAVİSİNDE BİYOLOJİK İLAÇ KULLANILIYOR
Doğanay, yüksek bütçeler gerektiren bu alanda dünyada birçok ülkenin önemli ölçüde yol aldığının altını çizerek, bu konuda başarılı ülkelerin 20-30 yıl önce çalışmalara başladıklarını ve bu nedenle daha ön planda olduklarını, bu konuda Türkiye'de yapılan çalışmaların önemli bir ilk adım sayılması gerektiğini ifade etti.
Ayrıca, biyolojik ilaçların daha düşük toksik risk taşıması nedeniyle, kanser tedavilerinde ve daha özel alanlarda kullanıldığına işaret eden Doğanay, üniversitedeki öğrenci profilini ve sahip olduğu altyapıyı hedeflerine ulaşmada büyük bir avantaj olarak gördüğünü belirtti.
Doğanay, beyin göçünün önlenmesi ve ilaç sektörünün de tam desteğinin alınması durumunda, üniversitenin çalışmalara verdiği destek sayesinde, iyi çalışan bir sistemle biyolojik ilaç geliştirmede önemli bir boşluğu dolduracaklarını anlattı.
Günümüzde yüzde 55'i kimyasal formüllü ilaçlardan oluşan ilaç endüstrisi için yapılan gelecek tahminlerinde, 2021 yılı itibarıyla ilaç endüstrisinin yüzde 80'inin biyolojik ilaçlardan oluşacağı göz önüne alındığında, çalışmaların önemi daha açık görülebiliyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi'nde süren biyolojik ilaç geliştirme çalışmalarıyla, Türkiye'deki ilaç piyasasında ciddi boyutta bir fiyat düşüşü yaşanacağı, bu düşük maliyet avantajıyla sıfırdan ilaç geliştirmeye daha çok maddi kaynak ayrılabileceği ve bu alandaki bilimsel çalışmaların ilerleyeceği öngörülüyor.
İTÜ'de bulunan Dr. Orhan Öcalgiray Moleküler Biyoloji-Biyoteknoloji&Genetik Araştırmalar Merkezi'nde (MOBGAM) yürütülen projeyle üniversitenin biyolojik temelli ilaçlar olarak adlandırılan biyobenzer ve biyobetter çalışmalarda bir üs haline gelmesi hedefleniyor.
Doğanay'ın yönetiminde ilerleyen projede, yine aynı bölümde görev yapan öğretim üyesi Prof. Dr. Eda Tahir Turanlı ve öğrencileri de yer alıyor.