Pandemi sonrası yapılan bir araştırma sonucuna göre insanlar daha sağlıklı olduğunu düşündüğü için bitkisel bazlı gıdalarla beslenmeyi tercih ettikleri sonucu ortaya çıktı.
Vegan ve vejetaryen beslenme çeşidi benimseyen insan sayısı gün geçtikçe artıyor. Gerek hayvan hakları gerek karbon ayak izinin azaltılması adına belli duyarlılıklarla tercih edilen bitkisel bazlı beslenme ayrıca önümüzdeki yıllarda artan nüfusun beslenme ihtiyacına da çare olarak düşünülüyor. Her ne kadar sağlıklı olduğu konusunda tartışmalar devam etse de gıda sektörü son yıllarda vegan ve vejetaryenlere uygun olan bitkisel bazlı ürün piyasasına da bu anlamda hızlı bir giriş yaptı.
Araştırmada gıda sektörünün aslında bu şekilde bir yol alması sadece vegan ve vejetaryen beslenme çeşidine sahip tüketicilere ulaşmak değil son yıllarda özellikle pandemi ile birlikte insanların bitkisel bazlı ürünleri daha sağlıklı bulma düşüncesi olarak belirlendi.
Bitkisel bazlı gıda sektörünü değerlendirmek için Türkiye Vegan Derneği'nin V-Label Almanya Ofisi tarafından yapılan Proveg International raporu da tüketicilerin artık korona virüs ile birlikte vegan-vejetaryen beslenme çeşidine yöneldiği doğrultusunda sonuçları ortaya koydu. Büyük ülkelerin et, süt, peynir gibi hayvansal proteinlerin yerini alacak olan alternatif bitkisel bazlı proteinler için önemli yatırımlar yapıldığının aktarıldığı raporda ayrıca küresel tüketicilerin yüzde 76'sı virüs nedeniyle daha sağlıklı yeme ve içmeye yöneldiği saptandı. Ayrıca bu tüketicilerin de yüzde 27'sinin et dahil tüm gıdalarda bitkisel bazlı seçenekleri tercih ettiği vurgusu yapıldı. İngiltere, ABD, Almanya ve Latin Amerika gibi büyük ülkelerdeki oranların örnek gösterildiği araştırmada son yıllarda tüketicilerin yüzde 32'sinin vegan beslendiği ortaya çıktı.
VEJETARYEN BESLENMEYE DOĞRU BİR YÖNELİŞ VAR MI
Vegan-vejetaryen beslenme çeşidi ile ilgili olarak en çok merak edilen “ne kadar sağlıklı” sorusuna karşılık değerlendirmelerde Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Fitnat Şule Çakar bu beslenme tarzının yeni konuşulsa bile ilk çağlardan beri var olduğunu aktardı. Dr. Öğretim Üyesi Fitnat Şule Çakar yine de son zamanlarda özellikle vejetaryen beslenme alışkanlıklarının arttığını ifade ederek, “Dünya geneline baktığımızda vejetaryen beslenme ilk çağlardan beri var yani yeni bir beslenme tarzı değil. Kişilerin bitkisel bazlı beslenmeyi tercih etmesinin farklı nedenleri var, bazı gruplar dini inançları gereği, bazıları hayvan haklarının korunması için bu beslenme çeşidine yöneliyor. Fakat son zamanlarda özellikle sağlıklı olduğu düşüncesi ile bu beslenmeye yönelen insanlar var. Yani görüyoruz ki çeşitli nedenlerle vejetaryen beslenmeye doğru bir dönüş var. Bugün baktığınızda sürdürebilir beslenme çok önemli bir konu. Besinlerin elde edinmesinde, çevreye en az zarar veren, suyu en az kullanan besinlere döndüğümüz için vejetaryen beslenmeye doğru bir kayma söz konusu. Artışın nedeni sadece sağlıklı beslenme değil de hayvansal kaynaklı besinlerdeki fiyat artışı ya da bulamama gibi nedenlerden de olabilir. Asıl önemli olan isteyerek bu beslenme şeklini seçmek. Eğer böyle besleniliyorsa bir takım eklemelerle doğru beslenme yapılabilir” dedi.
BAKLAGİL VE TAHIL MUTLAKA OLMALI
Artış nedeninden daha çok eğer böyle bir seçim söz konusu ise beslenme konusunda dikkat edilmesi gerekilen bazı noktalara da dikkat çeken Dr. Fitnat Şule Çakar, “Bunun da bir takım kuralları olduğunun bilinmesi, yeterli ve dengeli beslenme adına ufak tefek beslenmeye ait denklemelerin yapılması gerekiyor. İnsanoğlunun hayatta kalabilmesi için enerji gereksinimi kadar besin ögelerine de ihtiyacı var. Hayvansal besinlerden hem enerjimizi hem de proteinlerimizi sağlıyoruz. Ayrıca demir minarelinin de iyi kaynağını özellikle et grubundan alıyoruz. Eğer biz hayvansal beslenmeden uzaklaşıp bitkisel beslenmeye kayıyorsak hayvansal besinlerden aldığımız proteini bitkisel besinlerden almamız gerekiyor. Burada da ne yapıyoruz, mesela et yedikleri zaman etteki proteininin yüzde 98'ini veya yumurta yedikleri zaman yüzde yüzünü kullanıyorlar. Biz de bitkisel kökenli besinleri bir araya getirerek protein kalitesini yükseltmeye gidiyoruz. En çok kullandığımız da bu konuda kuru baklagil artı tahıl karışımları. Mesela bizim en çok sevdiğimiz ezogelin çorbası buna örnektir. İçinde hem kuru baklagil var hem tahılı var. Aynı zamanda nohutlu pilav da milli yemek sayılır en sevdiklerimizdendir. Onda da kuru fasulye ve pirinç, baklagil ve tahıl karışımı olur. Bunları yediğimizde ete denk proteinler almış oluyoruz. Bir açığımız demirde kalıyor, hayvansal kaynaklı özellikle kırmızı etteki demir vücut tarafından alındığında tamamen kullanılıyor. Demirin iyi kaynakları etler diyoruz, bitkilerde de demir var. Mesela ıspanak. Tamam, ıspanak gibi yeşil yapraklı bitkilerde demir çok fazla var ama vücuttaki emilim oranı düşük. Onun için o demiri alırken onların emilim oranını arttıracak şekilde bir beslenme programı içerisinde verilmelidir” şeklinde örnekler vererek bitkisel bazlı gıda tercihlerinde sağlıklı olunmasına adına önerilerde bulundu.
TÜRKİYE’DE HANGİ PROBLEM YAŞANIYOR
Toplumsal olarak beslenme tarzına da değinen Şule Çakar, Türkiye'de çeşitli nedenlerle etten alınmayan demirden dolayı kansızlık probleminin çok fazla olduğunu söyleyerek sözlerine şu şekilde devam etti;
“Vejetaryen gruplarda bizim en büyük problemiminiz büyüme ve gelişme dönemlerinde ya da hamilelik gibi özel fizyolojik durumlarda yani protein gereksinimin arttığı zamanlarda sıkıntılıyız. Bir de kansızlık konusunda. Biz zaten beslenme şekli olarak daha sağlıklı olmak adına bütün yeterli ve dengeli beslenme önerilerimizi Akdeniz diyeti dediğimiz çerçevede yapıyoruz. Oluşturulan beslenme piramidinde en altta yani en fazla tahıllar ve kuru baklagiller vardır. Onun üstünde meyve sebzeler var. Ondan sonra da yağlara gidiliyor. Yani zaten dünya genelinde hayvansal gıdaların tüketiminde bir azalma var. Fakat Türkiye şartlarına baktığımızda protein ihtiyacı çok fazla gözükmüyor. Özellikle anne sütünden dolayı karşılayabiliyoruz. Asıl sıkıntımız protein değil çünkü kuru baklagil-tahıl kullanımını beraber kullandığımız için kalitesi yüksek almış oluyoruz. Bizim ülkemizde sorun daha çok anemi. Özellikle de kadınlarda, doğurganlık çağındaki kadınların anemi olması doğacak çocukların da anemili doğmasına neden olur. Ayrıca beslenmeyi bir bütün içerisinde değerlendirirsek zaten biz genelde vejetaryen beslenen bir toplumuz.”
Uzmanlar olarak “en iyi” beslenme olarak adlandırdıkları beslenme tarzını da aktaran Şule Çakar, “Mesela dini inançlar sebebiyle vejetaryen beslenenler ölü hayvanın hiçbir şeyini yemezler ama hayatta iken süt ve yumurta gibi ürünlerini rahatlıkla kullanıyorlar. Beslenme açısından baktığımızda en iyi beslenme tarzı bu. Yani tamam et yemeyelim ama en azından süt ve yumurtayı alırsak beslenmemiz daha kaliteli olacaktır” dedi.
EKMEK DE YENİLEBİLİR
Beslenme konusunda çok fazla yanlış bilginin aktarıldığı konusunda da uyarılarda bulunan Çakar son olarak sözlerini şöyle sonlandırdı, “Beslenme ile ilgili daha doğrusu hangi konuda olursa olsun herkesin doğru bilgiyi almaya hakkı var. Bazen görüyoruz mesela bizim temel besinimiz ekmektir. Ekmek yemeyin diye bir şey yok. Beyaz ekmek yemeyelim tamam ama tam buğday ekmeği yiyelim. Çünkü posası var, vitamini, mineralleri var ve bunlar bizim için önemli. Örneğin, pirinç yemeyelim bulgur yiyelim. Bu tarz spekülasyona girmeden doğru kaynaklardan doğru bilgiyi almalıyız.”