Birkaç hamlede Köşk'e çıkmanın sihirli formülü
Nihayet ‘yerim dar’ çizgisine gelen ve ‘heybesinde’ millet menfaatine bir şey çıkmayacağı anlaşılan Tayyip Erdoğan, “Madem öyle, ben de Köşk’e çıkayım, bu şarkı orada bitsin” sinyalleri vermeye başladı.
Rivayet olunur ki, gidişat hakkında kendisine bir çift laf etmek isteyenlere dahi, bu aralar tahammülü yokmuş.
“Tayyip Bey’e 2011 seçimlerine dair ne anlatsanız can kulağı ile dinler. Onun dışında ne deseniz, kulağını tıkar” iddiaları artık dilden dile dolaşıyor.
Hazretin ortaya koyduğu tavır, hal ve hareketleri de aslında bu ‘strateji’nin ipuçlarını açıkça ele veriyor.
Yoksa durduk yere üç yıl önce yaşanmış olan bir olayı gündeme taşıyıp, “Eşimi başörtülü diye GATA’ya almadılar” der miydi?
TRT’de sarfettiği bu cümlenin birkaç dakika öncesinde de, ‘gerilim istemediklerinden’ dem vuruyordu.
Gerilim istemiyor, ama üç yıl önceki bir hadiseyi televizyon ekranından dillendiriyor.
Tabii onunla da kalmıyor Erdoğan.
Kendisine askerlerle ilgili operasyonlara niçin bu dönemde başlandığı sorulduğunda malum stratejiyi pekiştirecek şu lafı ediyor:
- “Şartlar yeni oluştu!”
* * *
2002’den beri bu şartlar her nasılsa ‘kendiliğinden’ oluşuyor hep. (!)
Üç yıl susup bekleyeceksin, sonra ‘mağduru’ oynamak için kolları sıvayacaksın:
- “Eşimi başörtüsü yüzünden GATA’ya almadılar!”
Önceki gün TBMM’de yaşanan tablo da işte o ince ‘politik taktiğin’ bir uzantısından başka bir şey değil. Hakaretler, bağırıp çağırmalar, yumruklaşmalar.
Nedir olay?
Bir AKP Aydın İl Başkanı’nın Tayyip Bey için münasip bulduğu “Bizim için ikinci peygamber gibidir” ifadesini alıntı yapan MHP’li Osman Durmuş, “Siz nasıl peygamber gibi bir liderin eşini GATA’ya almazsınız” diyerek, olayı kara mizah ile anlatmaya çalışıyor.
Vay sen misin ‘peygamber’, ‘başörtüsü’ ve ‘eş’ lafını ağzına alan.
İşte tam beklenen, istenen an.
“Yeni oluşan” şartlara uygun bir ortam.
Derhal kürsüye fırlıyor Erdoğan.
Gerisi bilinen üslup, oy devşirmeye yatkın bir söylem:
- “Ahlaksız, izansız. Şecaat arz ederken sirkatin söyleyen arkadaş.”
* * *
Üç yıl boyunca bekleyeceksin, “Biz aramızda paslaşıyoruz” dediğin Genelkurmay Başkanı’na bu durumu anlatmayacaksın, kalkıp kamuoyuna mesaj göndereceksin:
- “Bakın, benim eşim başörtülü ya, o yüzden GATA’ya almıyorlar.”
Böyle ‘iki operasyon’ daha, buyur sana havadan ‘yüzde 10’luk oy artışı.
Hayır, gerekçe de oldukça ilginç.
Şartların yeni oluşması, ‘demokratik ortamla’ alakalıymış. Yani Erdoğan’a göre, ülkede ‘demokrasi rüzgarları’ esiyor.
Madem öyle, Meclis kürsüsünden, ‘senin il başkanına ait’ bir sözü kullanan vekilin üzerine niye yürünüyor?
‘Demokrasi’ denilen şey ‘yağmur bulutu’ mu? Canı nereye isterse oraya mı gidiyor?
Hadi meclisteki o tartışmayı geçtik. ‘Siyasi’ hesaptı, partilerarası çekişmeydi falan filan.
Peki işçiye niye bu celallenme?
Ekmeğinden olan arkadaşlarına destek için bir günlük greve gitmek istiyorlar.
- “Hayııır, gidemezsiniz!..”
Niye?
- “Efendim, bu yaptığınız yasadışı, bir ay sonra kendinizi mahkeme kapısında bulursunuz.”
Bu ne yaman çelişki anne?
* * *
Yedi yıl sonra ‘operasyon’ başlat, üç yıl sonra ‘başörtüsü’ diye sızlan. Sıra işçiye gelince “Yassah hemşerim, greve mreve falan gidemezsin.”
Kararı siz verin. ‘Demokrasi’ mi gelmiş yoksa ‘seçim sandığı’ mı ufukta.