Biri tutmuş, biri pişirmiş, biri yemek istiyor
AKP ve kuyruğuna takılan "doyumsuz", "bir daha, bir daha"cı, "yetmez ama..."lar kovalayasıca zevatın bir "temel ihtiyaç"mış gibi, kaçınılmaz "vazife" olarak sunduğu günden bu yana kafa yoruyorum, hâlâ anlayabilmiş değilim;
"Yeni Anayasa" konusunda, özellikle muhalefet partilerinin sığındığı şu "kamuoyundan gelen talep doğrultusunda" mazeretinin içini dolduran bir tek somut emare var mı?
***
Geçen dönem TBMM'de kurulan komisyonda, şimdiyse AKP'nin geleneksel "bakın biz aslında nasıl da demokrasiyi işleten, uzlaşmacı bir partiyiz" algısı oluşturmak, muhalefetin de yine geleneksel "hayır'cılıkla yaftalanmamak, uzlaşmaz görünmemek, tuzağa düşmemek için, imaj belasına istemeye istemeye" iştirak ettiği manasız görüşmelerde, sözüm ona "zaruri" hale gelen "mutabakat"ı, sahiden de zaruri kılan bir tek "tartışmasız" veri gösterebilecek siyasi çıkar mı?
Hayır.
Çünkü "toplumdan bu yönde bir talep geldiğinden" değil tam tersine "topluma bu yönde bir talebinin olması gerektiği duygusu dayatıldığından" açıldı aslında perde.
Bir örtünün aralanmasından filan değil, bildiğiniz tiyatro perdesinden bahsediyorum.
Tulûat...
Çerçevesi çoktan çizilmiş olsa bile süreci "doğaçlama" götürmek gerektiğinden "Hitler"vari kazalar da oluyor kimi sahnelerde ama ne gam!
Velhasıl-ı kelam rolünü oynuyor bizim "Ayşe Teyze":
- Bu sahnede benim "yeni anayasa" istemem lazım.
Neden?
Kendi de bilmiyor büyük olasılıkla...
Sonuçta 33 yıldır bu Anayasa'yla yaşıyor ve 33 yıl boyunca "Anayasa"dan kaynaklanan bir "felaket" gelmedi başına;
Giderek fakirleşmesi de Anayasa yüzünden değil, boyu kadar olan evlatlarının iş bulamaması da, iş bulanının hakkının gaspı da, itilip kakılması da...
"Başkan"lık hayali kuranla, "özerklik" hayali kuran bir çift menfaat elitini çıkarın, geriye kalan nitelikli ve nicelikli çoğunluğun nasıl bir derdi var Anayasa'yla?
"Kaportası yamuk, motoru tekliyor, elektrik aksamı güven vermiyor..."
Bu mu yani?
Bu gerekçeyle mi rejim değişikliğine, milletin milliyetsizleştirilmesine, bölünmeye kadar gidecek sürecin parçası olacağız hep birlikte?
***
"Sıfırdan" yazılması bahsedilen "yeni anayasa" için "Şu maddeye dokunulmaması, bu maddeye ilişilmemesi şartıyla müzakere edebiliriz" diyen safdillere hatırlatmak elzem hale geldi:
Cehenneme giden yol da iyi niyet taşlarıyla döşeli!
Yeri gelmişken birkaç elzem olduğu aşikar hatırlatma daha yapayım bari:
* Hani siz rejimin, idari yapının garantörü durumundaki maddelerin "değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez" olmasına güvenip de görüşüyor, konuşuyor, konuştukça toplumu alıştırma, sıradanlaştırma, bir manada meşrulaştırma faaliyetlerine alet oluyorsunuz ya;
1. Değiştirmeye yeltenmeyecek olsalar koalisyon görüşmelerinde bunu bir şart olarak sunduğunuzda kabul ederlerdi!
2. "Askerler, darbeyle anayasa yapıyorsa seçilmiş Meclis'ler de sıfırdan Anayasa yapar. Değiştirilemez maddeler de değiştirilir" kafasında olduklarını en başında deşifre etti gazetelerinde "hınk deyicileri".
3. Keza "Allah kelamı değil ya bal gibi değiştirilir" demeleri bir yana, Avrupa Parlamentosu'ndaki görüşmelerinde "Türkiye'nin artık 1. Veya 3. Maddedeki gibi "Türklüğe vurgu yapan" ifadelere ihtiyacının olmadığını konuştuklarını hatta taahhütte bulundukları bizzat Türkiye Cumhuriyeti'nin arkasından iş çevirdikleri Avrupalılar söyledi.
Daha ne desinler?
* "AİHM eniştesi", "Yeni Anayasa"nın hazır olduğunu, bütün bu görüşmeler, danışmalar, arayışlar, komisyonlar vs.nin aldatmaca olduğunu ağzından kaçırmıştı anımsarsanız... "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası" yeni baştan yazılacak olursa "anayasa yapıcının da elini kolunu bağlayacak olan küresel sözleşmeler"den bahsetmişti.
Aklına "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" filan gelen varsa, aklına şaşayım!
Roma'da bir 29 Ekim günü imza attıkları "egemenliğin devri sözleşmesi" vardı ya mesela oralardan başlayın "başımıza neler gelebilir"in hesabına...
* Böyle bir eğilim var; Güneydoğu'daki terörle mücadele operasyonlarına filan bakıp yapıştırıveriyorlar iktidar sahiplerinin millileştiği tespitini:
- Çizgimize geldiler!
Demirtaş'ın birkaç yıl önce Van'da yaptıkları Anayasa kampında "Özerkliği meşru gördüklerini ve Anayasa'ya sokmak için çalıştıklarını" ilan etmesinden sonra, şu "milli iktidar sahipleri"nin ABD'li elçinin kulağına fısıldadıkları "Yeni Anayasa'ya Kürtlerin hak ve özgürlüklerini şekillendirme" sözü ne oldu sanıyorsunuz peki? Buzdolabına mı kalktı o da?
***
YENİÇAĞ dün "Demirtaş'ın ilham perisi Kenan Evren" diye, yine 12'den vuran bir manşetle özetledi aslında her şeyi.
Dön azıcık daha geri:
Bir NATO darbesi olan 27 Mayıs'tan üç gün sonra, -darbeden önce 12 gün boyunca ABD'de ağırlan- Cemal Gürsel TBMM'de okuduğu programda "Yeni Türkiye"yi isimlendirdi:
İkinci Cumhuriyet!
Bir başka NATO darbesi olan 12 Eylül'den sonra Kenan Evren bunun içini doldurarak, Bülend Ulusu hükümetinin son günlerinde "kanun hükmünde kararname" katakullisiyle "bölge valilikleri"nin kurulmasına karar verdirdi; uygulanamadı tabii.
Hemen peşinden, Turgut Özal'a kalsa "Avrupa Yerel Yönetimler Şartı"nı o dakika "anayasal güvenceye" bağlayacaktı ki; "devletin yönetim biçiminin değiştirilmesi için değiştirilemez maddelerin değiştirilmesi" engeli bağladı elini.
Biri tutmuş, biri pişirmiş, biri de yemek istiyor.
Bizim "çözüm" dediğimizin ihanetin Öcalan tarafından telaffuz edilen tam ismi bile belli ediyor yöntemini:
"Demokratik Anayasal Çözüm Süreci"...
Bunun neyini konuşuyorsunuz daha?