Birbirimizi yersek...
Herkes bir taraftan çekiştiriyor; birlik yok, birbirini dinleme yok. Kim kime çelme atarsa kâr sayıyor. Böyle nereye gidebiliriz?! Hassas bölgedeyiz. Kilit biziz... Asıl çözülmek istenen biziz. Başkasına gerek kalmıyor; her birimiz bir taraftan çekiştiriyoruz.
Siyasetnameleri, nasihatnameleri, pendnameleri, eski Türk metinlerini açın, birlik olmak için, kavî olmak için, tecrübeden süzülmüş örnekleri okursunuz.
Alparslan'ın komutanı Erdem'e gösterdiği örneği hatırlattım. Nizamülmülk'ün Siyasetname'sinde var. Tek at kılını koparıyor, 10 at kılını birden koparıyor ama bunun kat kat fazlası, örgülü olanını koparamıyor. Üstelik bu nasihatini, kendisini de kastederek siz Türk'sünüz, birlik olan Deylemlilere kanmayın, demek için yapıyor.
Batı, ilmini de sanatını da edebiyatını da ne yazık ki, sömürünün aracı olarak kullanıyor. İngilizler Hindistan'ı (Pakistan ve Bengladeş de aynı sınırlar içinde) işgal etmişti. Emperyalizme karşı mücadele veren Hintlilerin efsanevî ismi Mahatma Gandi'nin azdıklarını ibretle okuyalım:
"Hindular ve Müslümanlar ne zaman İngiliz kolonyalizmine karşı ortak hareket etmeye başlasalar hemen birileri bir gece bir inek kesip ölüsünü Hinduların geçtiği yola atardı. Bunun üzerine insanlar onları bırakıp birbirlerine saldırırlardı."
Bir göçkün Suriyelinin anlattıkları oyunları gözler önüne seriyor: Kolay ulaşacağınız bir metin; bütünlük içinde vermek istedim:
"Biz Suriye'de önyargılı yaşıyorduk. Birbirimize tahammülümüz kalmamıştı. Suriyeliler arasındaki fay hatları patlama noktasına gelmişti. Şiîler, iktidar olduğu için kimseyi beğenmiyor, Sünnîler, çoğunluk benim diye herkese tepeden bakıyor, Hristiyan zengin olduğu için Kürt'ü ezmeye çalışıyor, Arab'ı başka, Türkmen'i başka konuşuyordu. Herkes herkesi beğenmeyip aşağılıyor, sosyal medyada karşılıklı incitici, hakaret edici paylaşımların önü alınamıyordu. Herkes, herkesten uzaklaşıyor, en iyinin kendisi olduğuna inanıyor, başkasını kabullenmiyordu. Hepimiz, en ahlâklı, en namuslu, en dindar kendimizi sanıyorduk. Sonunda ülkemiz paramparça oldu ve Sünnîsi, Şiîsi, Arab'ı, Kürt'ü, Türkmen'i birleştik. Ama nerede biliyor musunuz, Gaziantep Çöplüğünde. Çöp toplarken artık tartışmıyoruz, yani birlikte yaşamayı çöplüğe düşünce öğrendik. Ama üzerinde yaşadığımız topraklar artık bize uzak..."
Göktürklerin veziri Tonyukuk "Yufka iken delinmesi kolaymış. İnce olanı kopartmak kolaymış, yufka kalın olursa delinmesi zormuş, ince yoğun olursa kopması zormuş." der. (Prof. Dr. Erhan Aydın, Tonyukuk, Kronik Yayınları, s. 178).
ATV'de, "Kim Milyoner Olmak İster" yarışmasında, Ümmügülsüm'ü seyrettiniz mi? Dili yok kulağı var; işitiyor ama konuşamıyor. İşaretle ve yazıyla anlaşıyor. Üniversite bitirmiş. Kendisine güveni tamdı. Yüzü hep gülüyordu. O bir umut, o bir moral kaynağı. 125 bin TL'yi alarak yarışmadan ayrıldı. Benim de bir yeğenim var. Doktor hatası mı, diyelim, ihmal mi diyelim belden aşağısı tutmuyor. Selçuk Üniversitesi'nde gazetecilik-televizyonculuk okuyor. Hayat dolu, azimli, hep yüzü gülüyor. Burada fakülte dekanına, hocalarına ve rektörlüğe teşekkür etmek istiyorum. Amina'ya hususî ilgi gösteriyorlar, her türlü kolaylığı sağlıyorlar. Sırf onun için rampa yaptırdılar, onun için sınıfa oturabileceği şekilde sandalye getirttiler. Artvinli Ümmügülsüm, Yozgatlı Amina ülke için birer ışık. İnsanlığa selâm olsun!