Biraz hafıza, biraz feraset!
Değişmedi, değişmiyor, değişmeyecek. Sadece sendeki hafıza yokluğuna, feraset noksanlığına güveniyor.
Değişmedi, değişmiyor, değişmeyecek. Dün Afganistanlı bilmem hangi şeyhin dizinin dibinde oturuyordu; bugün bilmem ne hocanın huzurunda oturup duasını alıyor. Sevgili özgürlükçülerimizin, tatlı dilli liberallerimizin yıllarca desteğini aldı. Atatürk’ü, Cumhuriyet değerlerini yıllarca birlikte yıprattılar. Bir kısım liberallerimiz ancak bir yıl önce ayıldı; bir kısmı hâlâ uykuda. Hâlâ değişti, değişiyor; kucakladı, kucaklıyor havalarında. Kucaklamak var, affedersiniz, kucağa oturtmak var. Kucaklanırsınız ve istediğini sonuna kadar verirsiniz. O değişmedi, değişmiyor, değişmeyecek. Sadece sizdeki hafıza yokluğuna, feraset noksanlığına güveniyor.
Bakın o söylemese de ağabeyi söylüyor. İffetinizi takınacaksınız, erkeklerin yanında kahkaha atmayacaksınız, erkek görünce gözlerinizi indireceksiniz. Şimdi o yazlık kıyafetlerinizle ona tezahürat yapıp duruyorsunuz ama yarın kılığınıza kıyafetinize çeki düzen vereceksiniz; onun istediği kılığa gireceksiniz. Vapurdan inerken sizi nasıl görmek istiyorsa öyle olacaksınız. O kılığa girmeye zorlandığınızda bir takım şeyleri hatırlar mısınız bilmiyorum; aklınız başınıza gelir mi bilmiyorum. Ama bir şeyi çok iyi biliyorum; o değişmedi, değişmiyor, değişmeyecek. Sadece sizdeki hafıza yokluğuna, feraset noksanlığına güveniyor.
Bir de kendilerine milliyetçi diyen, ülkücü diyen dostlarımız var. Birileri “tek millet, tek devlet, tek bayrak” diye bağırıp kalabalıkları da bağırtınca dizlerinin bağı çözülüyor; “kahramanımızı bulduk” diye düşünerek ona doğru koşuyorlar. Biraz ferasetleri olsa “Türk, Kürt, Laz, Çerkez...” diye saymasındaki anlamı çıkarabilirler. Ülkedeki etnik grupları da millet seviyesine çıkarıp Türk milleti yanında sayınca nasıl tek millet olunuyormuş diye düşünürler. “Biz ayrı milletiz” diyenlerle müzakere etmesinin anlamını da fark ederler. Özerklik ve ayrı güvenlik gücü isteyenlerle müzakere edince nasıl tek devlet olunacakmış diye sorarlar. İşte milliyetçi dostlarımızdan bazılarının feraseti de bu kadar. Milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleyen biriyle beraber olmanın nasıl bir milliyetçilik olduğu üzerinde de mi hiç düşünmediniz? Yoksa bu sözlerin söylendiğini unuttunuz mu? Hafızanız mı zayıfladı, ferasetiniz mi yok, yoksa kendinizi mi kandırıyorsunuz?
Şu Orta Anadolu’dan Trabzon’a, Rize’ye doğru giden hatta bakın. PKK’ya ve onun siyasi temsilcilerine neredeyse geçit vermiyor. Geçit vermiyor da PKK ile müzakere edenlere en büyük desteği nasıl veriyor? Öcalan, PKK’nın başı değil mi? PKK’nın Kandil’deki, Avrupa’daki liderlerine mesajlar göndermiyor mu? Üstelik bu mesajları Başbakanlığa bağlı memurlar iletmiyor mu? Öcalan ile müzakere etmek PKK ile müzakere etmek değil mi? PKK’yı şehrinize sokmuyorsunuz ama PKK’nın liderinin mesajlarını taşıyanları el üstünde tutuyorsunuz. Bu işte noksan olan sizce nedir?
Bir de üçüncü adaya aldananlar var. Söylemi değişmiş, bölge partisi olmaktan vazgeçmişler, Türkiye partisi olmuşlar... Eh siz de inandınız. O da, onlar da sizin hafıza yokluğunuza, feraset noksanlığınıza güveniyor. Baktılar ki birinci adam bugün böyle, yarın başka türlü söyleyerek prim yapıyor, onlar da aynı yolu tuttular. Bir süre için Türkiye desek bize inanırlar diye düşündüler.
Türk milleti, aklını başına al! Değişen meğişen yok. Şeytan yine şeytan, iblis yine iblis. Sadece insanların hafızasızlığına ve ferasetsizliğine güveniyorlar. Bir de ihtiraslarına ve çıkarcılıklarına tabii. Eğer çıkar peşinde değilsen, eğer paranın, makamın peşinde koşmuyorsan ey Türk evladı, onuncu defa aldandın, on birinci defa aldanma! Kendini aldatıyorsan ona bir diyeceğim yok. Ama bizi aldattığını sanma! Biz senin hakkındaki hükmümüzü konuşlandığın yere göre veririz.