Birand’ın 'teşekkür' mektubu
Hak’kın rahmetine kavuşan ve kendisini yakından tanıyan meslektaşlarını büyük bir üzüntü içinde bırakan Mehmet Ali Birand’ın, şahsımıza yazdığı bir mektuptan bahsederek, onun ne denli “nazik” olduğunun bir örneğini belirtmemiz gerekiyor.
Tarih: 6 Ekim 1981
Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, askerleri tarafından kurşunlanarak öldürülüyor.
Dünya ve özellikle Orta Doğu, bu suikastla adeta çalkalanıyor.
Haberi Suudi Arabistan’da öğrenir öğrenmez, soluğu Kahire’de almak da bize düşüyor.
O tarihlerde, Kahire Büyükelçimiz Berduk Olgaçay Bey’le, eski tarihlerde Kuveyt’ten tanışıyor olmamız, Mısır’a girişimizi ve görevimizi kolaylaştırıyor.
Dünyanın dört bucağından, hızla Kahire’ye akan gazeteciler ve televizyoncular “akredite” olabilmenin peşine düşüyor.
Çünkü; Başkan Sedat’ın cenaze törenine katılmak ve nakletmek tek görevleri oluyor.
Cenazenin defnedileceği günün gecesinde, Kahire’ye Mehmet Ali Birand ve Sedat Sertoğlu’nun geldiğini sefaretimiz haber veriyor.
Cenazenin kaldırılacağı öğlen namazından birkaç saat sonra, Türk Hava Yolları’nın İstanbul’a hareket eden uçağında yerim bulunuyor.
Ne var ki, cenazenin fotoğraflarını çekip, sonra uçağa yetişmek imkânsız gibi görünüyor.
Çaresizlik içinde bocalarken, daha önceden havaalanına gönderip giriş kartımı alarak kapıda bekleyecek bir arkadaş imdadıma yetişiyor.
Böylece, çok büyük aksilik olmazsa, hem cenaze töreninden fotoğraflar çekecek, hem de uçağın kalkışına yetişmenin mümkün olacağı ortaya çıkıyor.
Tam havaalanına gitmeye kalkışırken, Mehmet Ali Birand’ın elindeki sarı bir zarfla karşıma dikildiğini unutmak mümkün olmuyor.
Büyükelçiliğimizden aldığı bilgilerle planımı öğrenen Birand, bir yandan hem kutluyor hem de içi film bobini ve yazı olan zarfı Milliyet gazetesine götürmemi teklif ediyor.
Gösterilen takdir ve güvenin atmosferiyle, belki de klasik gazeteci kurallarını çiğneyerek zarfı kapışıma, Mehmet Ali Birand gönülden bir sarılmayla karşılık veriyor.
Tabii ki zarf, Milliyet’e ulaşıyor ve Birand’ın fotoğrafları da sayfalarda yer alıyor.
Aradan bir hafta kadar geçmişti ki, Mehmet Ali Birand’dan aldığım teşekkür mektubunda yer alan, sevgi dolu, minnet dolu satırların arasında bir cümle, hafızadan hiç silinmiyor;
“Kenan, hâlâ bu devirde böyle gazeteci kalmış mı?”
Rahmetli ile yıllar sonra Sabah gazetesinde yollarımız kesişiyor.
O tarihlerde, terörün kol gezdiği hatta 55 gazetecinin öldürüldüğü Cezayir’den dönüşte, Mehmet Ali Birand’ın “Ah, Cezayir’e gitmeyi başardığına göre, benden ufak bir kamera alsaydın ya” serzenişi veya teklifini de hatırlamak gerekiyor.
Aslında, Birand’la birçok olay, toplantı veya davette bulunmanın hazzı da unutulmuyor.
Yüce Allah’tan rahmet dilemekten başka, elden bir şey gelmiyor.