"Bir yerde bir sıkıntı var"
Aşağıdaki diyalog, bundan iki buçuk yıl kadar önce, 29 Ocak 2016'da, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaşandı. Tanığı/kanıtı komisyon tutanakları. Aynen aktarıyorum:
"ERKAN HABERAL (Ankara): Çok teşekkür ederim.
Efendim, TÜBİTAK Başkanı bir açıklama yaptı, 50 binden fazla kitap piyasadan toplatılmış, işte imha edilmek üzere toplatılmış. Güzel, muhakkak ki kurum böyle bir şey yapmışsa bir gerekçesi vardır ama bunun kriterleri önemli, bu kriterler ne; bir.
İkincisi, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. TBMM'de milletvekillerinin odasına gönderilen kitaplar Harun Yahya, Adnan Oktar. Bunlar toplatılacak kitaplar arasında yer almıyor mu, ya da biz bu kitapların...
BİLİM VE SANAYİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli): Kim göndermiş?
ERKAN HABERAL (Ankara): Harun Yahya, Adnan Oktar; bütün milletvekillerinin odasında var!
BİLİM VE SANAYİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli): TÜBİTAK mı göndermiş?
ERKAN HABERAL (Ankara): Hayır efendim. Toplantılan kitaplarda diyorum. Toplatılan kitaplar içerisinde neden bunlar yok, toplatılacak kitaplar kategorisinde bu kitaplar yer almıyor mu, bunu sormak istiyorum.
BAŞKAN: Çok affedersiniz Haberal, sürenizi de durdurdum, bu kitapların toplatılmasını mı öneriyorsunuz? Ben anlayamadım da o bakımdan, sarahat kazandırırsanız. Komisyonun aydınlanması açısından.
Buyurunuz efendim.
ERKAN HABERAL (Ankara): Efendim, bu kitaplar din kitapları. İslam diniyle ilgili referans alacağımız bir insan olmadığı için Adnan Oktar, Harun Yahya -ne ise zat- bu kadar din alimimiz, ulemamız varken bunlar Meclisin içine gelip TBMM çatısı altında milletvekillerinin odasına dağıtma cesareti buluyorsa bir yerde bir sıkıntı var demektir, bunu anlatmaya çalışıyorum..."
***
Haberal, hem önceki gün sosyal medyadan paylaştığı "O gün ciddiye alınsaydık şimdi TBMM Kütüphanesi temizlik yapmak zorunda kalmazdı" siteminde, hem de işkillenmekte haklı;
Bir yerde bir sıkıntı olmalı.
Olmalı ki, -bana göre- o kitapların TBMM'ye sokulabilmesinden de fenası, Haberal'dan başkası odalarındaki bu kitaplardan rahatsızlık duymadı.
Haksızlık etmeyeyim kimi belki görür görmez kaldırdı, çöpe attı ama kimse bunun nasıl olduğunu sorgulamadı. Sorguladıysa da içinden sorguladı; yüksek sesle peşine düşmedi, takipçisi olmadı.
Neden?
Ellerini, kollarını, dillerini ne bağladı?
"Kedicikler aşkına" mı!
***
Haberal, o gün hangi kitabın kime göre, neye göre "sakıncalı" sayıldığını anlamak için TÜBİTAK'ın kitap toplama ve imha kriterini sormuş ya ilgili bakana...
Gargara yapılmış, havada, yanıtsız kalmış...
Ben söyleyeyim;
"Yerlilik ve kültürel uyum"u gerekçe göstererek imha etmişti "50 bin popüler bilim yayınını" TÜBİTAK o günlerde!
Madalyonun diğer yüzündeki casusluk iddiaları bir yana, vakanın kamuoyuna mal olmuş hali olan meczupluk, ahlaksızlık ve şarlatanlığın "yerli" ve "kültürümüze uyumlu" bulunmuş olması az iş değil;
Bir yerde bir sıkıntı olmalı!
***
SORU-YORUM
Bir yapıyı "organize bir suç örgütü" olarak suçlayabilmek için elde sağlam deliller olması gerekir, bu delilleri toplamak ve bütün diğer hazırlıklar, tanıkların iknası, kaçış yollarının tıkanması -hadi diyelim- zaman almış olabilir; peki ya RTÜK'ün görmezden gelmesi? "Adnan Oktar ve kedicikleri"nin sahnelediği rezilliğin binde biri etmeyen nice görüntüye, diyaloğa ceza yağdıran RTÜK'ün bütün diğer suç iddialarından bağımsız olarak bu yayınlarda "fiziksel, zihinsel, ahlaki gelişime zararlı" hiçbir unsura rastlamadı mı? Söz konusu kanalın bugüne kadar kırk kere kapatılmış olması gerekmiyor muydu?
***
Kayyum MHP'ye yaradı
MHP'nin Güneydoğu oylarındaki artışın "akla yatırılmaya" çalışıldığı bir televizyon programına denk geldim geçen gece; en çok tekrarlanan tez "AKP ile HDP arasına sıkışan seçmenin bir çıkış yolu aramasının sonucu" olduğuydu. Ama bu analiz, o çıkış yolunun neden başka bir parti değil de MHP olduğunu karşılamıyordu.
***
Cevap, -bence- bu yazının başlığından ibaret. Kerli ferli siyasi analistler, her gece başka bir ekranda yüksek fikirlerini paylaşan o çok bilgili, çok birikimli, çok iyi koku alan gazeteciler filan bu çok basit durumu nasıl göremiyor, görmemekte direniyor anlamak mümkün değil; yoğunlukla 15 Temmuz'dan sonra olmak üzere ama peyder pey 17-25 Aralık'tan sonra gelişen süreçte, özellikle belediyelere kayyum atanması akabinde sanıldığı gibi AKP değil MHP iktidardı bölgede!
Güneydoğu'ya atanan, mesela HDP'li bir belediyenin başına geçerek mübalağasız "kelle koltukta", "açık hedef" halinde görev yapan kayyumlara bakın; çoğu genç ve ülkücü bürokratlar!
Düne kadar HDP, PKK'yı arkasına alarak yahut PKK, HDP'yi kalkan yaparak ne yaptıysa, bu ülkücü kamu görevlileri devleti arkalarına alarak yahut devlet bu ülkücü kamu görevlilerini öne sürerek tam tersini yaptı orada.
"Devlet adına" ama ülkücü kaymakamlar, vali yardımcıları, savcılar eliyle yapılan küçük dokunuşların sonucudur MHP'nin Güneydoğu'da görünür hale gelmesi; en azından benim kanaatim böyle...