Mesela bir daha yirmili yaşların ortalarında olduğu gibi koşamayacaksın. Yüzündeki deformasyonu, kırışıklıkları, çenenin altındaki o hep gizlemeye çalıştığın sarkmaları engellemen mümkün değil. Kalbin başına bela olabilir. Durur, tekler, yorgun olduğunu kendisine iyi bakmadığını yüzüne çarpar bir şekilde. Korkarsın. Bacaklarındaki kaslar eskisi gibi değildir. Merdivenleri ikişer, üçer çıkamayacaksın artık. Daha çabuk yorulacaksın fiziksel bir etkinlikte. Dedesi gibi görünürüm korkusuyla elzem de olsa çocuk yapmaktan korkup kaçacaksın. Neye sahipsen, sıkıca sarılacaksın. Sık sık, farkında bile olmadan, o kısacık, "Bizden geçti artık" cümlesini sık sık tekrarlarken yakalayacaksın kendini. Aşk konusunda eskisi gibi cesur olamayacaksın, önceliğin güven ve huzur olacak. Vakti zamanında yapmadıklarının acısını daha derinden duyacak, pişmanlığın alevi yalayıp geçerken daha çok acı verecek sana. Yeniden başlamalar ödünü patlatacak artık. Utanç içindeki bir kaçak gibi saklanmaya çalışacaksın yeni olandan. Çok şanslı değilsen, hem anadan hem babadan yetimsin artık. Çocukların evlenip gitmiş, öncelikleri değişmiş, kendi hayatları olmuş, sen ve hayatın gündemlerinde gerilere düşmüştür. Emeklisin ve işe yaramaz damgası Çin Seddi gibidir alnında. Öteki tarafa yakınsın ve korkuların çoğalmıştır artık. Telaşla kalan hayatının her gününe en azından bir iyilik sıkıştırma telaşındasın. Aynalara ya daha çok bakar ya da iyice uzaklaşırsın onlardan. Baktığındaysa, belki yüzündeki ifade tanıdık gelecek sana. Ve baktıkça, gözlerinin aslında değişmediğini, hala hayatın ışığını taşıdıklarını ve iyi baktığını düşüneceksin. Bir tek gözlerin benzeyecek sana. Güç yerine kalitenin önemli olduğuna dair yeminler edeceksin sık sık. Ve bir büyük soru: Yahu, hangi cehenneme gitti şimdi, şu bir zamanlar kabına sığmayan enerjim?
İnsan nasıl yaşlanır mı demiştin genç adam? Ne dersin, daha yeni başladık saymaya, ama anlaştık sanırım...
****
BEYEFENDİ
4. kez mi, aman Tanrım!
Vakti zamanında kazancının önemli bir kısmını bankalara kaptırmış bir fani olarak, o mekanlardan hep korkmuş, ürkmüş, duvarlarını bile görse yüzünü buruşturur olmuştur. Ve çaresiz bankalara internet üzerinden uğramaktadır. Görevliler, numaralar, sıralar, beklemeler, ekşi suratlar pek yoktur hayatında. Mutlu sayılır bu alanda...
Ancak o gün İstanbul'un birbirinden uzak 3 semtinde görür görmez negatif elektrik aldığı bir kadına rastlar ve bunu başa sarılacak sıkıntıya yorar gece. Daha sonra saçmaladığını düşünerek uyumayı başarır sabaha karşı. Ve ertesi gün, bir yakını acil paraya ihtiyacı olduğunu beyan eder. İnternette nasıl olsa hallederim der içinden. İki dakikalık iş, ne olacak… Ama sıkıntı çıkıp gelmekte gecikmez. Zira yakını bir süre sonra arayıp paranın hesabında olmadığını söylemiştir. Birkaç dakikalık konuşmadan sonra iptal edilmiş bir karta para yatırdığı ortaya çıkar Beyefendi'nin. Para az bile olsa olay berbattır. Banka paraya el koymuş, arafta bir yerde bekletiyor olabilir. Eski kart numarasını banka birine vermiş ve para alakasız bir hesaba yatmış olabilir. Ve en kötüsü diye tıslar, banka şubesine gitmen gerekebilir efendi!
Ve birkaç telefon görüşmesinden sonra anlar ki, banka şubesini ziyaret şart! Birine uğrar. Çay ısmarladıktan sonra, işinin halledemeyeceğini kibarca anlatır görevli. Ve bir başka şubeyi adres gösterir. Ter içinde kalan Beyefendi, hızla ulaşır oraya. Bir numara alır ve zamanı gelince çıkar müşteri ilişkiler uzmanı kadının yanına. Kimliğini verip kibarca anlatır derdini. Kadının yüzüne bakmadan dinler gibi yapması canını sıkar. Ve sonra telefonunun çantadan alıp tuşlarına basarken mırıltı halinde, sorunun alıcı bankada olduğunu söyleyip kalkar yerinden. Kadının ardından bakarken bir anda irkilir Beyefendi! Bu tanıdık bir yürüyüş! Değil. Yok, yok tanımam canım... Bu o! Ne alaka! Hiç görmedin onu! Tanıdık... Değil, akrabası mı acaba? Hayır, bu o!.. Olamaz o, rahat ol... Ter basar, içi daralır, ağzı kurur, su aranır çantasında... Aman Tanrım diye inler telaşla, kadını iki gün içinde dördüncü kez mi görüyorum? Yoksa banka mı tuttu beni diye söylenirken kaçarcasına atar kendini sokağa...
*****
FOTOHABER
Gülhane Parkı'nda ikindi vakitleri. Orta yaşlardaki adam, rahat adımlarla ilerliyor. Şapkasının üstüne postu atmış kedi. Rahat değil gibi. Tetikte. Acaba düşme tehlikesi mi var? Kim bilir... Fotoğrafçının bakışları bir süre takılı kalıyor, kedinin gökkuşağının her rengini barındıran postuna. Ama kedi ilgilenmiyor sanatçıyla. Kedisini başının üstünde taşıyan adam, korumaya çalışıyor kendini öğleden sonrası güneşinin ışıklarından. Kısılıyor gözleri. Nasıl bir hayatı var acaba diye geçiyor içinden sanatçının. Ama diyor sonra, gidip şimdi sormanın da sırası değil birader, kediyi rahatsız etmemek gerek...
****
OKUYUNUZ
Yanlış devirde doğmuş bir kadınım ben ve hiçbir şey düzeltemez bunu… Mata Hari'nin tek suçu özgür bir kadın olmaktı: Sınırlar ve sınırlamalarla dolu bir dünyada kaderine boyun eğmeyen bir kadın... Paulo Coelho, 20. yüzyıl başında casuslukla suçlanarak idama mahkûm edilen Mata Hari ile avukatı arasındaki yazışmalardan yola çıkarak kurguladığı Casus'ta bu olağanüstü kişiliği bir roman kahramanına dönüştürerek hayatın ve aşkın gizemlerini sorguluyor…
***
İŞTE O KADAR
Bilgi büyük adamı alçak gönüllü yapar, normal adamı şaşırtır, küçük adamı ise kibirlendirir.