'Bir şey değişmezse, hiçbir şey değişmez'
Tek kelime duyan var mı, tek kelime? “Hatalarımızdan ders çıkardık, bundan sonrası çok farklı olacak?” bâbından tek kelime?
İnsanlar soruyorlar, “Milletvekili aday tespitinde, listenin tamamını yine keyfinize göre mi dizeceksiniz, yoksa adil önseçim mi yapacaksınız?” diye... Soruyorlar “Neden her devrin adamı ’merkez sağcılar’la ülkücüler arasında MHP milletvekili adaylığı söz konusu olduğunda ’haksız rekabet’var? Neden bu ’haksız rekabet ülkücülerin aleyhine?” Cevap nâmına şu ana kadar tık yok... Yoksa cevap var da ben mi duymadım “Evet, bundan sonra Genel Merkez kontenjanını sınırlandıracağız ve önseçimde adil davranacağız” denildiğini? Var mı duyan, üye kayıtlarının artık engellenmeyeceğini, üyelerin silinmeyeceğini?
Kurultaya sayılı günler kaldı... Güven tazelemek için delegenin huzuruna çıkacak iradenin geleceğe dönük tek bir projesini duyan veya gören var mı? Çıksın birisi desin ki, biz göreve devam edersek, keyfiyete dayalı teşkilat fesihleri tarihe karışacak... Çıksın birisi desin ki, bizi halktan koparan ’dil’ve ’uygulamalar’dan vaz geçip, özümüze döneceğiz... Çıksın birisi, “milli görüşün son onbeş yıla bir cumhurbaşkanı ve üç başbakan sığdırdığı bu düzende, sürekli muhalefette kalmayı hakketmeyen bir mazi ve mücadele geleneğine sahibiz ve artık iktidar olmalıyız, büyük yürüyüşümüz şu şu adımlardan ibarettir” desin... Genel Başkan veya kurmaylarından birisi, “Bizim teşkilatlarımız, devlet imkânlarını kullanan AKP teşkilatlarına karşı maddî anlamda zayıf. Onların rekabet gücüne katkıda bulunmak amacıyla bundan böyle partinin Hazine’den aldığı yardımın belli bir oranı teşkilatlara dağıtılacaktır” desin...
Cevap bekleyen bütün bu konulara girmektense, varsa yoksa muhayyel korkular pazarlanıyor... “Bizi seçmezseniz, ülke de, parti de elden gider” şeklindeki tekerlemeden başka hiçbir şey söylenmiyor... “Sizin özelliğiniz ne ki, ülkenin de, partinin de teminatı sizsiniz?” sorusunun mantıklı bir cevabı yok tabii!.. Yoksa ikna edilmesi gereken delegeye karşı bu ’tenezülsüzlüğün’başka bir izahı olabilir mi? Delegeye, iradesi olmayan, ikna edilme ihtiyacı hissedilmeyen, oyunu kendisine gösterilen sandığa atmaktan başka bir fonksiyonu bulunmayan varlık muamelesidir bu... Belirlenmiş tarihte gelecek, oyunu atacak ve evine dönecek!.. Gerisine karışmayacak!.. Adayların neyi önerdiği onu ilgilendirmeyecek!.. Delege seçildi diye havaya girmeyecek, ‘mühür bende’ diye hesap sormaya kalkışmayacak, program, proje filan kurcalamayacak!..
Bu tutum, sadece delegeye değil, artık iktidar ümidi taşımak isteyen partililerin hepsine karşı bir anlamda ciddiyetsizliktir... İşte bu yüzden olsa gerek, mevcut Genel Merkez’e kurultay öncesinde sahadan çok iyi haberler gelmiyor... Belli ki, insanlar bir-iki kuru sloganla geçiştirilme aşamasını çoktan geride bırakmışlar ve muhalefete mahkûm halden ve partinin işleyişindeki marazlardan kurtulmak için atılımlar ve projeler bekliyorlar... Bunu kurultay arefesine geldiğimiz şu günlere kadar Genel Merkez’den henüz göremedikleri için de tavırlılar... Bu tavrın, Genel Merkez lehine il kurultaylarını kazanan ekiplerde bile kendisini gösteriyor olması, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını vurguluyor... “Bir şey değişmezse, hiçbir şey değişmez” havası, kurultay öncesinin en baskın görüntüsünü oluşturuyor...
Zaten bu sonuç anketlere de yansıyor... Geçen gün sonuçlarını sizinle paylaştığım Siyasal İletişim Ofisi’nin (SİLO) anketinde CHP ve MHP’nin ortak kaderinden söz etmiştim... Daha önce hayatının herhangi bir döneminde MHP’ye oy vermiş ama bugün oy vermeyi düşünmeyen ‘eski MHP’li seçmen’oranı üzerinde durmuş ve bu eski seçmenin yeniden MHP’ye oy vermesi için nelerin değişmesini arzuladığına göz gezdirmiştim... Hürriyet gazetesi SİLO’nun bu geniş çaplı anketinin “Suriye’ye müdahale” kısmına mercek tutmuş, bu konudaki halkın eğilimini sayfalarına taşımıştı... Taraf gazetesi ise aynı anketten “Cumhurbaşkanlığı seçimi” bölümüne odaklanmış, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül arasındaki at başı yarışa dikkat çekmişti... Aynı anketin diğer partileri olduğu gibi MHP’yi yakından ilgilendiren başka sonuçları da vardı... Mesela, aday isimleri tek tek verilerek yapılan yoklamada MHP’li seçmenin yüzde 43.5’i Koray Aydın’ın genel başkan olmasını isterken, Devlet Bahçeli’nin genel başkanlıkta devam etmesini savunanların oranı yüzde 29.1’de kalıyor... Yüzde 27.4’lük bir kesim ise kararsız görünüyor... Eğer bir paralellik oluşur ve bu sonuçlar aynı oranda delegeye yansırsa bu durumda kurultayın genel başkan değişikliğiyle sonuçlanması doğal sonuç gibi duruyor... Delegenin MHP’ye oy veren seçmenden bağımsız bir tavır ortaya koyması ve onlardan etkilenmemesi düşünülemeyeceğine göre, ‘değişim ve öze dönüş’ün aldığı mesafe kendiliğinden ortaya çıkıyor...
Tabii ki bu durum hiç de sürpriz değil... Heyecansızlığa ve iktidar hedefinden mahrum bırakılmaya alıştırılmak istenen, ama aslında ‘öz’ü gereği ataklığa, dinamizme, hedefli olmaya alışık insanların “artık yeter” demesinden ibaret bir durumdur bu... Siyaset aynasındaki silik görüntüsüne tahammül edemeyen milliyetçilerin bundan sonra “Ben de varım” diye sesini yükseltmesidir... Siyasetin ‘etkisiz elemanı’ görüntüsü artık bıkkınlık vermiştir ve bu bıkkınlık rakamlara yansımaktadır...
MHP’deki bu ‘istikrar tablosu’ iki kesimin işine gelmekteydi... Bunlardan ilki hiç şüphe yok ki, MHP’deki makam sahipleri... İkincisi ise, ülkedeki mevcut siyasî tablonun zirvede tuttuğu AKP... Hem muhalefetteki fiilî durum, hem de siyasi tablodaki fiilî durum AKP’nin işine geliyor... Onun için taşların yerinden oynamasını ve ‘istikrar’ın bozulmasını istemiyor... Bu son derece pragmatik yaklaşım AKP açısından anlaşılabilir bir durumdur da, MHP seçmeni ve ülkücüler tarafından anlaşılabilir, kabullenilebilir bir durum değildir... İşte rakamlara yansıyan gerçek budur ve ‘değişim’ arayışının muharrik gücü buradadır...