Bir merkez partisine şiddetle ihtiyaç var

Bir merkez partisine şiddetle ihtiyaç var

Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı, eski Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu önemli açıklamalarda bulundu.

Odatv’den Amuran Erzen’e bir röportaj veren Milli Düşünce Merkezi Genel Başkanı ve eski Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu önemli açıklamalarda bulundu.

Türk siyasetinin merkezinde yer alacak yeni bir partiye büyük ihtiyaç olduğunu vurgulayan Somuncuoğlu, “Demokrasimizin dengeye kavuşması için, halkta karşılığı olan bir merkez partisine şiddetle ihtiyaç vardır. Böyle bir partinin kurulmasıyla, Türk demokrasisine ve siyasetine denge ve dinamizm gelebilir. Türkiye çok sıkışmıştır, vatandaş çıkış noktası bekliyor. Parti kurucularının ve programının bu milli ihtiyaçları karşılayacak yapıda olması önemlidir. Tabii teşkilatlanma da buna göre hızla tamamlanacaktır. Hassas bir dönemden geçtiğimiz göz önünde tutularak, fırsatçılara, iç ve dış bazı mihraklardan gelebilecek provokasyonlara dikkat etmek gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

SİYASİ ÜMMETÇİLİK TUZAĞI

Devletin yıkılması, yeniden kurulması gibi tartışmalar hatırlatılıp, bir devlet nasıl yıkılır sorusuna Somuncuoğlu şu cevabı verdi: “Herhalde, şu veya bu yolla gücü ele geçirdikten sonra, rakiplerini korkutmak ve sindirmek stratejisi kullanılacaktır. Bu ortamda, halkı ikiye, üçe ayrıştırmak, kin ve nefreti körüklemek, etnisitelere ve siyasi ümmetçiliğe egemenlik vadetmek gibi tekniklerle iç dinamikleri çatıştırmak suretiyle yapılmak istenecektir. Bu tuzağa düşen ülkelerin durumu çok zora girmiştir.”

KIBRIS VE EGE ADALARI

 “Bir ve bütün olan Türkiye’yi bölmeye çalışan Haçlılar, Kıbrıs’ta iki milleti; iki dili ve iki medeniyeti birleştirmek için 50 yıldır dayatma içindeler. Amaçları adayı bütünüyle Rumlara vermektir.”

“Hiçbir hükümetin vatan topraklarımızı başka bir devlete verme hakkı ve yetkisi yoktur. Bu haberler, suskunluğa rağmen asılsızdır diyeceğiz, ama adalarımızın açıktan işgal edildiğini; üzerine kilise binaları yapıldığını, askeri garnizonların kurulduğunu ve gümrük kapısı açılıp giriş çıkışta pasaport kontrolü uygulandığını görünce, endişelerimiz artıyor. Acaba, adalarımız Yunanistan’a verildi de, Türk Milletinden mi saklanıyor diye düşünmeye başlıyoruz.” 

İŞTE RÖPORTAJDAN ÖNE ÇIKANLAR

Geçmişte hala yanıtını bulmadığım bir soruyu yinelemek istiyorum. Sizin de Devlet Bakanı olduğunuz Ecevit koalisyon hükümetinde, hükümet devam ederken uygulamalarda hiçbir sorun yokken hangi nedenlerle sayın Bahçeli erken seçim istemişti, sizce perde  arkasında ne vardı? Bugün ne düşünüyorsunuz?

Perdenin arkasını değil de, önünü biliyoruz. Zira, arkasıyla ilgili anlatılan çok şey var. Evet, o tarihte dayatmayla yapılan erken seçim sonucunda, maalesef Türkiye bugünlere geldi. 57. Hükümet Mayıs 1999’da iktidar olduğunda hatırlayalım, ekonomi durma noktasındaydı. 17 Ağustos 1999’da tarihimizin en büyük depremi, Marmara - Gölcük bölgesinde yaşandı. Aynı yıl 12 Kasım’da Düzce depremi oldu.  Ülkelerin, AB’ye üye olduktan sonra Gümrük Birliği(GB)’ne girmeleri bir kuraldı. Yeni gümrük rejimine uyum sağlayıncaya kadar ülkelerin uğrayacakları zararları AB bütçesinden karşılamak gerekiyordu. Ama Türkiye, ilk defa, daha aday ülke bile değilken 1996’da Gümrük Birliğine girdi. Bunun üzerine dış ticaretimiz 2000 yılında 27 milyar dolar açık verdi; ekonominin makro dengeleri bozuldu. 1998’de Rusya’da kriz yaşanmıştı. Bütün bunlar üst üste gelince 2001’de büyük kriz patladı. Halk ayağa kalktı.

Yangından çıkmak için Mayıs 2001'de "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" hazırlandı. Tasarrufa, korumacılığa, disipline önem veren program kısa zamanda sonuç vermeye başladı. Ecevit, ekonomideki düzelmeye işaret ederek, erken seçim ısrarından vazgeçilmesini istedi.  Buna karşılık MHP erken seçimde direndi. Bahçeli, “… bir Hükümet krizi yaratarak, MHP'yi dışarıda bırakacak yeni bir Hükümetle seçimlerin ertelenmesi olduğu anlaşılmıştır.” diyerek “oyunu bozduklarını” iddia etti. Ama görüldü ki, seçimlerle Meclisteki 6 partiden, MHP’nin de içinde bulunduğu 5 parti barajda takıldı. Kendisi, partisi ve ülke tam manasıyla oyuna gelmişti. Acaba bu bir öngörü hatası mıydı, yoksa bir proje miydi? Soru bu olmalı. Cevabı kolay; 2002’den beri yaşananlara ve gelinen noktaya bakarak verilebilir.

Soru: Günümüze dönelim. Başkanlık sistemine karşı en sert söylemlerle mesafe koyduktan sonra Sayın Bahçeli, 15 Temmuzla başlayan süreçte bir anda ne oldu da başkanlık sisteminde AKP’ye öncü oldu. Ne değişti aralarında nasıl bir işbirliği gelişti?

Belli değil mi? Kendileri; “Beka meselesi var. Her şeyi bir tarafa bırakıp, AKP’yi destekleyeceğiz” diyorlar. 57. Hükümette Ecevit’in üç yıl boyunca bir dediğini iki etmeyen Bahçeli değil miydi? Bir gün ne olduysa oldu, hiçbir parti organı ve yetkilisinin de bilgisi olmadan, birden bire “erken seçim” dedi ve bundan vazgeçmedi. Neden böyle oldu bilemeyiz, ama ne olduğunu biliyoruz. Olan şu; bu ısrarın sonunda Türkiye “Beka meselesine” kadar geldi. Şimdi de, buna benzer bir durum var. Değişen bir şeyler oldu. Neden değişti bilemeyiz, ama olan şu; MHP siyaseti 180 derece geriye döndü, bu açık. Parti programına ve yıllardan beri şiddetli ve öfkeli bir şekilde “Başkanlık sistemi Türkiye’yi böler” siyasetine rağmen, tam geriye dönüldü. Yine aniden ve iddiaya göre kimsenin bilgisi olmadan, inatçı bir direnişle Başkan(lık) sistemi, “bekamızı” sağlar, “Türk Milletini kurtarır” söylemine; Erdoğan’ın Türkiye’yi teslim alma siyasetine rampa edildi.

İlgili Haberler