Bir kültür şöleni: Türk Dünyası Kültür Kongresi
İzmir’in Çeşme’si, geçen hafta baş döndürücü bir şölene sahne oldu. Türk Dünyası Altın Yunus otelinde toplandı ve İkinci Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi’ni yaptı. Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü’nün muhteşem düzenlemesiyle, Türk Dil Kurumu’nun da iş birliğiyle bir hafta süren bir bilgi, bilim adamı, kültür kaynaşması.
Prof. Dr. Fikret Türkmen’in yoktan var ettiği Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü’nün ikinci büyük başarısı bu. Birinci kongre dört yıl önce yine Çeşme’de yapılmıştı. Yine gönüller, duygular, bilgiler birleşmişti. Fakat bu defaki başka. Bu defaki kongre şiir ve edebiyat sohbetleriyle, musiki dinletileri ve oyun gösterileriyle tam bir şölene dönüştü. Bu ifadelerime bakıp da okuyucular, kongrenin bilim tarafının eksik kaldığını düşünmesinler. Dünyanın dört bir yanından gelen Türklük bilimcileri, haftanın beş iş günü, saat 9.15’ten 18.15’e kadar bildiri okudular, bildiri tartıştılar. Beş ayrı salonda tam 337 bildiri sunuldu ve tartışıldı. Salonlar konulara göre ayrılmıştı. Manas Salonu’nda genel konular ele alındı. Dede Korkut Salonu’nda halk bilimi konuları üzerinde duruldu. Mahdumkulu Salonu’nda Türk dünyası edebiyatları üzerine bildiriler okundu. Kaşgarlı Mahmut Salonu’nda Türk dili ve lehçeleri konuşulup tartışıldı. Kutlualp Salonu’nda Türk tarihi ve Türk sanatı konuları işlendi.
Katılımcıların ülkelerini de yazmalıyım ki kongrenin genişliği ve büyüklüğü hakkında tam bir fikir edinelim: Almanya, Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Çin, Gürcistan, Hindistan, Irak, İran, Japonya, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Makedonya, Mısır, Özbekistan, Rusya, Türkmenistan, Ukrayna. Elbette Çin deyince oradaki mazlum Türkler hatırımıza geliyor. Bir Çinli yanında birçok Uygur Türkü de kongreye katılmış ve güzel bildiriler sunmuşlardı. Bu tür kongreler için bir ilk yaşanmış ve ilk defa bir Salır bilim adamı da kongreye katılmıştı. Çin’in Çinhay eyaletinde yaşayan ve bilim dünyasında Salar olarak bilinen Türkler meğer kendilerine Salır diyorlarmış. Salırlar, Oğuzların en doğudaki kolu. Yedi sekiz asır önce Semerkant’tan doğuya göçmüşler. Rusya kavramının içinde de oradaki federe ve özerk Türk cumhuriyetleri var: Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan, Tuva, Altay, Karaçay-Malkar. Her birinden gelen katılımcılar Türklük bilimine yeni katkılarda bulundular. Ukrayna’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti’nden gelen Kırım Türkleri de bildiri ve tartışmalarıyla Kırım Türkçesinin yaşatılması için nasıl gayret gösterdiklerini kanıtladılar. Tabii Türkiye’nin birçok üniversitesinden gelen bilim adamlarını da anmalıyız. Özellikle genç bilim adamları ümitlerimizi artırmıştır. Çuvaş, Tuva, Altay gibi uzak Türk lehçelerini konuşan ve bu lehçeler üzerinde yüksek lisans ve doktora yapan gençler, hocalarının takdirkâr bakışlarından güç ve kuvvet aldılar.
Kongrede Türk dünyasının çeşitli yerlerinden gelen bilim adamlarının, bildirilerini büyük bir çoğunlukla Türkiye Türkçesiyle okumaları ve tartışmaları da Türkiye Türkçesiyle yapmaları özellikle belirtilmelidir. Bu, hiç olmazsa Türkoloji alanında Türkiye Türkçesinin ortak iletişim dili olma yolunda ilerlediğini göstermektedir. Kendi lehçelerinde bildiri okuyanlar da bize Türkçenin farklı renklerini gösterdiler, farklı lezzetlerini tattırdılar. Kazan Tatarcasıyla, Karaçay-Malkar lehçesiyle, Irak Türk ağzıyla okunan şiirler de kongreye ayrı bir anlam kazandırdı. Türk dünyasının büyük romancısı Anar’ın, babası Resul Rıza’yı Azerbaycan-Türkiye Türkçesi karışımı bir dille anlatması bizim için bir talihti. Büyük Azerbaycan şairi Resul Rıza’yı, doğumunun 100. yılında oğlundan dinlemiştik.
Şiir ve edebiyat sohbetlerini yöneten gazeteci ve biyografi yazarı Orhan Karaveli, Atatürk vurgulamalarıyla kongreye ayrı bir anlam kazandırdı. Sümerlerden kalma şiirleri okuyan Muazzez İlmiye Çığ da öyle. Azerin’in Turan’lı, Çırpınırdın Karadeniz’li konseri ise kongreye giydirilmiş bir taç gibiydi. Kongreyi düzenleyen Fikret Türkmen ve arkadaşlarını ne kadar kutlasak azdır.