“Bir kitabın sakıncaları yine kitaplarla önlenir!”

Arabistan yarımadasında yüzyılları bulan bir Hıristiyanlık hâkimiyeti bulunduğunu, Kâbe’nin de bir dönem kilise olduğunu siz biliyor musunuz, duymuş muydunuz? Hiç sanmam, bizlere bu ülkede, İslam öncesini “cahiliye devri” olarak öğrettiler, onun öncesine dair de hep Hazreti İbrahim’in Kâbe’yi inşa ettiğini anlattılar. Oysa kazın ayağı öyle değil. Putperest dönemde bile, Hıristiyanlığın etkileri sürmüş, ritüelleri sürdürülmüş. Ve Kâbe’nin “Allah’ın evi” olma özelliği de Hıristiyanlıktan gelmekte.

Erol Sever, Berfin Yayınları’nca yayımlanan “İslam’ın Kaynakları-1/Çok Tanrıcılık, Hıristiyanlık ve Kâbe” adlı ilginç kitabında işte bu gerçekleri açıklıyor.
Kitabın çarpıcı bölümlerinden anonslar vereyim:
-Kâbe ve çevresinde dönerek tavaf etmek, siyah taşı öpmek eski bir Arap geleneğidir ve çok Tanrıcı dönemden kalmadır.
-Hac ritüellerinin bir kısmı da çok Tanrıcı dönemden ya aynen alınmış ya da İslamileştirilmiş. Kitapta bunun örnekleri uzun uzadıya anlatılmakta.
-Bazı Hıristiyan ilahileri ile Kur’an’daki bazı sureler neredeyse aynı. Kitapta buna dair örnekler de var.
-Kur’an’da Süryanice ad ve kavramlar var, hem de pek çok.
Evet, Erol Sever Beğ’in bu yazdıklarına doğru ya da yanlış diyecek durumda değilim, çünkü konunun uzmanı değilim fakat ciddi bir araştırma olduğu kesin. Eğer birileri bu yazılanlara “eksik” , “yanlış” , “yanlı” , “saptırma” diyeceklerse, bunu yazmalılar. Cavit Orhan Tütengil “Kitabın sakıncaları yine kitaplarla önlenir” diyordu. Böyle yapmalılar ki, doğru çıksın ortaya.
Bu kitabı okumanızı ve yazılanların ardına düşmenizi salık veririm...
Popüler Dindarlığın Durakları Türbeler
Prof. Dr. Ali Köse ve Dr. Ali Ayten adlı iki ilahiyatçı bilim adamı, 23 ilden seçtikleri 30 türbeyi incelemişler ve ülkemizdeki türbe gerçeğini tüm yönleriyle ortaya koymuşlar. Timaş Yayınları da bu çalışmayı kitap haline getirmiş. Bendeniz bu konuda kafa yormuş, kalem oynatmış olduğum için bu araştırma ilgimi çekti. Önce Evliya Çelebi Destanı’mdan dizeler sunayım, sonra da bu kitaba dönelim:
“Hey gidi İmamı Âzam Ebu Hanife hey!/ ‘Allah’ın velileri bilginler değil ise/Allah’ın velisi hiç kimse’diyordun /Benim ülkem şimdi/O hiç kimselerle dolup taşmakta..
Evliyasız il ve ilçemiz yok /Yatırsız, ziyaretsiz köyümüz bile ender/At evliyamız bile var İstanbul Üsküdar’daki Kavak Sarayı avlusunda/Padişah Genç Osman’ın atı Sislikır’mış bu ‘at evliyası’/Uysallaşsın ve şifa bulsun diye getirilip /Üç kez tavaf ettirilmiş atlar/Sislikır Hazretlerinin kitabeli mezarı çevresinde.
Evliyaya böylesine meraklı ve tutkunuz ya/Sürüsüne bereket bunca evliyadan/Gerçekten Tanrı dostu ve gönül adamı olan/Yazılı bir eser bırakıp giden/Devede kulak/Gerisi hep menkıbe/Hep rivayet/Ve de bol keramettir./’En büyük keramet çalışmaktır’/Dememiş sanki/Hacı Bektaş-ı Veli/
Öyle kerametler rivayet etmişiz ki onun hakkında/Hazreti Peygamber mucizeleri/Yanında sönük kalır.”
Kitaptan tadımlık ipuçlarım ise şöyle:
- “İnançlar doğru oldukları için işe yaramazlar, işe yaradıkları için doğrudurlar” türbe tutkusunun altında yatan bu zihniyet...
-Türbeler kadınların camisi, lokali gibi.
-Hayali veliler... Öksürük Dede... İstanbul Boğazı’nın dört manevi bekçisi.
-Ağaç-Evliya ilişkisi
-Sivil Din ve Kamu Teolojisi ışığında türbe gerçeği...

Yazarın Diğer Yazıları