Bir "keser döner sap döner" meselesi
Özel yetkilendirilmiş hukukun abide şahsiyetlerinden(!), Türkiye'nin "Ümraniye, OdaTV, Şike davalarının savcısı" olarak tanıdığı Cihan Kansız, ulvi düşüncelerinden feyizlenmemizi sağladı sosyal medya mesajlarıyla:
- Cumhuriyet Savcısı ne yapmaz; algı operasyonu yapmaz, toplum mühendisliği yapmaz, roman yazmaz, siyaset yapmaz, hayallerini iddianame diye yapmaz...
Peki gazeteci ne yapmaz?
Unutmaz.
Unutturmaz.
Siz, Genelkurmay Başkanı'nı "terör örgütü üyesi olmak" suçundan mahkemeye sevk edip tutuklanmasını sağlarken bir "Cumhuriyet Savcısı"nın yapması gerekeni mi yapmıştınız?
Yahut;
Nedim Şener'in ifadesiyle "Mehmet Baransu'nun köşe yazılarından iddianame oluştururken" bir romancı/senarist gibi mi yoksa sahiden tam bir "Cumhuriyet Savcısı" gibi mi hareket etmiştiniz?
***
17-25 Aralık operasyonlarının "kumpas" olduğunu kanıtlamaya dönük "Paralel Devlet Yapılanması/FETÖ" iddianamesinin tamamlanmasının ardından, hem esas hem de izlenen usul karşısında hayretler içinde kalanların haline bakıp da hayretler içinde kalmamak mümkün değil şu sıra...
Üniter yapıdan, ulus devletten taraf olan "milli ve yerli(!)" subaylara, gazetecilere, hukukçulara, bilim adamlarına karşı açılan "1. Silivri Savaşı" süresince adeta bir karargâh gibi faaliyet gösteren Bugün gazetesinin dünkü manşeti mesela...
Al, kararın hükümsüzlüğüne delil diye kullan Ümraniye Davası'nın "yeniden yargılaması" yapılırsa!
İktidarın "aldatılan eş" sendromuyla başlattığı "2. Silivri Savaşı"ndaki esir alım işleminin HTS kayıtlarına dayanılarak yapılmasına isyan ediyor Bugün. "Telefon Trafiği Araştırması sonuçları"ndan ibaret olan bu kayıtların delil kabul edilemeyeceğini savunuyor ve "Büyükşehirlerde bir baz istasyonundan aynı anda on binlerce, yüz binlerce telefon çıkış yapabiliyor. Sadece baz istasyonundan çıkışlar esas alınarak hatta telefon irtibatının olması dikkate alınarak delil kabul edilip suçlama yapılamaz. İstihbarat birimleri mahkemelere not ve rapor şeklinde ilettiklerinden bu bilgiler hukuken delil değeri de taşımaz..." diyor.
Ümraniye'de nasıl sayıldı o zaman?
Veya şöyle soralım;
Hidayet Karaca ve Gültekin Avcı için delil sayılamayacağını savunduğunuz "telefon irtibatı", Veli Küçük için delil sayıldığında neden bu "hukuki olmayan" durumu eleştirmek yerine tam tersine Küçük'ün suçlu olduğu algısını pekiştirmek için kullandınız?
***
Kumpas iddianamesine en yaygın itiraz; "Hırsızlar, yolsuzlar, rüşvetçiler elini kolunu sallayarak dolaşırken; o zanlıları kovalayan polisler hapishanede" şeklinde...
Gelin görün ki bu itiraz sahiplerinin hiçbiri "Teröristler, katiller, hainler elini kolunu sallayarak dolaşırken, onlarla mücadele eden askerlerin tutsak edilmesi"ne ses çıkarmamıştı niyeyse; hatta teşvik etmişti taşların bağlanıp meydanın sokaklara terk edilmesini!
Hukuk işte bir kere izin vermeyegör şahsi/siyasi/ideolojik sopaya dönüşmesine...
Diyorlar ki şimdi;
"Hukuki bir metin değilmiş... Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarından ve yandaş gazetelerden derlenmiş... İddianame ihbarlar değil, somut deliler üzerine kurulmalıymış..."
Eh peki, yasal bir askeri faaliyet olan "plan semineri"ndeki "senaryo" konuşmaların, önünü arkasını kırparak "gerçekmiş gibi" aktarıldığı, Taraf manşetlerinden ve şimdi ya cezaevinde ya kaçak olan "bavulcu"ların köşelerinden derlenen metinler hukuki miydi?
İsimsiz-imzasız e-postalar, itirafçı sanık-gizli tanıkların iftiralarına dayanarak açılan "asrın davası"ndan bir sahne... Tuncay Özkan anlatıyor:
"Zekeriya Öz'e ısrarla 'Benim suçum ne?' diye sordum. Tam 6 yıl boyunca 14 dilekçe verdim ve 'Benim suçum ne söyleyin' dedim. Savcılıkta suçumun ne olduğunu öğrenmek için sıkıştırınca diyecek kelime bulamadı ve yanındaki savcılara yönlendirdi. Yanında Mehmet Ali Pekgüzel kafasını eğince Savcı Nihat Taşkın devreye girdi. 'Evinizde Atatürk'ün Bursa nutkunu bulduk. Bu size mi aittir' dedi. Bunun Ergenekoncu ile olmanın ne alakası olduğunu sorduğumda bana 'Evinde Atatürk'ün Bursa nutkunun çıkması Ergenekon terör örgütü olmasının delilidir' dedi..."
Nasıl "somut bir delil" ama!
Bugün "kumpas" iddianamesinde somut delil bulamayanlar değil miydi bu manzaranın müsebbipleri!
1453 sayfada bu iddianamenin aslen bir "bumerang" olduğuna işaret eden benzeri yüzlerce "aynılık" bulunabilir ama itirazların "Nirvana"ya erdiği nokta tam burası, sayfa sayısı aslında! İstanbul'un fetih tarihine denk gelmesi tesadüf olabilir miymiş! Alenen rövanş mesajıymış!... Ne yani cemaat "kahpe Bizans" yerine mi konuluyormuş! Vs... Vs...
Valla 2. Ümraniye Davası'nın 1909 sayfalık iddianamesinin tam da 31 Mart'ın 100'üncü yıldönümünde tamamlanması ne kadar tesadüf idiyse bu da o kadar, öyle bir tesadüftür herhalde!
Yüzlerce insan, 1909'un yüzüncü yılında 2009'da, 1909 sayfalık iftira, dedikodu, mesnetsiz laf kalabalığı, garip illiyet bağlarıyla zulümhaneye yollanırken, "asırlık ezberler bozuluyor" diye pek memnundunuz... AKP iktidarına "darbe" planlayanların tarihi bir tesadüf eseri Abdülhamit'in tahttan indirilmesinin yıldönümünde hapse tıkılması... Yine tarihi bir tesadüf olarak "suçlu"ların "Mustafa Kemal'in askerleri" çıkması ve 100 yıl sonra cezalarını çekecek olmaları... Bu sembol zehirlenmesiyle işin özünün gözden kaçırılması çok işinize gelmişti... Ümraniye'de test edildi, onaylandı ve size uygulanıyor şimdi! Dişini geçirmeye çalışanın kendi yarattığınız canavar olması hazin tabii ama neye, niye şaşıyorsunuz ki!
***
Bugün "Paralel devlet yapısı"nın köklerinin Hititlere kadar uzandırılmasından dert yanıyorsunuz, lakin, Ümraniye mağdurlarını "Ergenekon" diye tarihi-ideolojik bir kodlamayla yaftaladıktan sonra hızınızı alamayıp, ciddi ciddi Gobi Çölü'nün altında olduğuna inanılan efsanevi bir imparatorluğa dayandırmıştınız siz de! Sokakta rastlaşsa birbirlerine selam dahi vermeyecek olan yüzlerce "Ergenekon" sanığının bağını, kulağa şaka gibi gelen ama trajikomik şekilde bir yargı dosyasına giren "Agarta'nın 600 yıllık tarikatı"yla izah etmeye kalkmıştınız!
Bu "şer odağı"nı Ankara savaşında Timur getirmişti zahir bu Anadolu'ya!
Velhasıl...
Hukuksuzluk "hukuk"la arındırılmadığı sürece gerçek bir "adalet"ten söz etmek mümkün olamayacağından "Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" demeye dili varmıyor insanın ama bugün tanık olduğumuz tam da böyle bir şey...
Bugün bulduklarınızın hiçbiri dün yaptıklarınızdan farklı da değil, fazla da...