Bir İngiliz klişesi; aşiretleri isyana teşvik

Yeni Şafak'a verdiği röportajda "çok net bilgi olarak söylüyorum" diyor Emekli Albay Hasan Atilla Uğur;

"Aldığım bilgiye göre, İngilizler 2.5 aydır Güneydoğu'daki bütün aşiretlerin ayağına gidiyor. Özellikle Hakkari, Van, Çatak, Silopi, Mardin bölgesinde etkin aşiretlere... Bunlarla pazarlıklar yapıyorlar. Toprak ağası olarak varlığını sürdüren bu aşiretlerin bankalara olan birikmiş trilyonlarca liralık borçlarını ödediler. Aşiretlerin bütün kredi borçları ödendi. İngiltere ödedi bunları. Konsolosun aşiretler içinde ne işi var? PKK yol kontrolü yaparken bunların araçlarını 'buyurun' diyor bırakıyor, diğer araçlara kimlik kontrolü yapılıyor. Neden?"

***

Bilmeyen, "dillendiren kim ki bu denli ciddi bir iddiayı dikkate alalım" diyen varsa;

PKK'nın cani başı Öcalan Türkiye'ye getirildiğinde ilk sorgusunu yapan asker kendisi.

Silivri kumpasına uğramasaydı şimdi "devlet"in bambaşka bir yerinde olabilirdi fakat 2008'de gözaltına alındı ve "devlet"e en verimli olacağı, en "olgun" çağını atıldığı zulmhanede geçirmek durumunda kaldı.

***

Uğur'un aktardığım iddiasındaki "neden", cevabını bulmakta zorlanacağımız bir soru değil bizim için.

100 yıl önce, tam da bugünkü gibi "bir grup asker", "bir grup politikacı", "bir grup devlet adamı", "bir grup aydın", "bir grup vatandaş" milletin bağımsızlığını kurtarmak üzere milli bir mücadeleye girişmişken Doğu'daki Kürt şeyhlerini Türk askerine saldırmaları için örgütleyen kimdi?

Seyyid Abdülkadir'di de...

Kimlerin "teşviki" ile kalkışmıştı boyundan büyük bu işlere?

"İngiltere Hariciye Nezareti Umur-u Şarkiye Müdürü Mr.Templen" diye Türk istihbaratından Nizamettin Bey'le görüşünce ortaya çıktı/kanıtlandı ki İngilizlerin.

Devamında, Şeyh Sait'in "hükümetinizin yüksek manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyorum" mektubunun muhatabı kimdi?

"Sayın ekselansları(!)" yani İngiliz hükümeti temsilcileri!

Şerif Hüseyin kimin sapladığı hançerdi mesela Osmanlı'ya?

Ya da İdris-i Bitlisi kimin alî menfaatleri için tam da Uğur'un vurgu yaptığı türden bir iç savaş/kaos çıkarmaya yeltendi "Kürt beyleri/aşiretleri" eliyle?

***

Bizim Yeşilçam'ın iş yapacağı "garanti" zengin kız-fakir oğlan hikayeleri gibi düşünün; denenmiş, hedeflenen neticeye erişilmiş şablon bir senaryo var "küresel işgal" karargahında da... Zaman, mekan, oyuncular, figüranlar değişiyor, "yeni film" diye sokuluyor vizyona ama sonu 100 yıldır belli aslında...

İngiliz gazeteleri, "Kıbrıs üssündeki 10 bin deniz piyadesinin, Türkiye'de bulunan 50 bin İngiliz'in can güvenliğini bahane ederek Türkiye'ye girebileceği"ni rüyalarına giren ak sakallı dededen ilhamla fısıldamıyor herhalde dünyaya!

***

Alkışlarla...

----

250 film, 8 salon, 636 gösterimden sonra final;

23. Uluslararası Adana Film Festivali "alkışlarla" sona erdi.

Ödül törenini, dev perdeye yansıttıkları Atatürk silueti, Türk bayrakları ve Cumhuriyet'in kurucularından bugüne her türlü işgal, ihanet, kalkışmayla mücadelede can veren şehitlerimize saygıyla açan Adana Büyükşehir Belediyesi, Altın Koza Yönetimi ve Festival Yürütme Kurulu'na alkışlarla...

Her biri kendi içinde sadece sanatsal değil birer ideolojik, politik, sosyal iddiayla da orada bulunan "aydın"ları aynı salonda, aynı sahnede "Cumhuriyet" paydasında, itiş kakışsız bir araya getirebilen Orhan Kemal'in "bereketli toprakları"na alkışlarla...

En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü Menderes Samancılar'a kaptıran Cem Yılmaz'ın mütevazılığına/sindirmişliğine alkışlarla...

Adana'nın belki biraz da gecikmiş vefasını kazanan Menderes Samancılar'ın Adana'ya vefayla ödül konuşmasında dilinin ucuna geldiği çok belli isyanlarını yutkunmasına ve "herkesin sanatçısı" olarak devleşmesine alkışlarla...

Festival kafasına esir olmayıp sahiden kendini bulduğu filmi ödüllendiren Adana izleyicisine alkışlarla...

83 yaşında "18'lik" heyecanıyla bütün salonu ayağa kaldıran Muzaffer İzgü'ye ve bu millete olan inancına alkışlarla...

Açılış ve kapanışın "krizsiz" tamamlanmasını sağlayan "usta"lar; Çiğdem Tunç'a, Cem Davran'a, Ceyda Düvenci'ye alkışlarla...

Nuri Alço'ya, Demir Karahan'a, Levent Özdilek'e, Yusuf Sezgin'e... Adana'dan vazgeçmeyen bütün sanatçılara alkışlarla...

Ödüllerin büyük bölümünü Babamın Kanatları aldı ama "En İyi Film"le taçlanmayı başaran, bizi ütopyamıza, yabanlığı dahil bütün gerçekleriyle tabiata, rüzgara, ürkek, ıslak, çamurlu, tekinsiz yine de huzurlu, maceraperest, mücadeleci "Koca Dünya" götüren Reha Erdem'e ve ışıldayan gencecik yıldızlarına alkışlarla...

Yazarın Diğer Yazıları