Bir İnce Sızı Nisan 1915
Başkalarına da öyle görünmüş olmalı, Bir İnce Sızı Nisan 1915 adlı oyunu izlerken, sadece yüz yıl öncesi değil bugün de canlandırılıyormuş gibi hissettim...Zaten bir sahnede Talat Paşa’ya canlandıran karakterin “Silahla isyan edenlere karşı kendisini müdafa etmek her devletin hakkıdır. Bizim gidecek başka bir toprağımız yok, gidecek başka bir ülkemiz yok” şeklindeki çıkışına alkışlarıyla eşlik eden izleyiciler de zannediyorum aynı hissiyattaydı...
Prof. Dr. Tufan Gündüz’ün Nisan’ın İki Günü adlı romanından yine hoca ve Faruk Emre Özünlü tarafından tiyatroya uyarlanan, Adnan Erbaş tarafından yönetilen Bir İnce Sızı Nisan 1915’teydik önceki gün, Ankara Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde...
Her yıl vites büyüten, bu yıl neredeyse zirveye çıkan ve artık tek yönlü baskın propagandanın etkisiyle, yurt içinden daha fazla destekçi bulan bir yangına, tarihî gerçekler eşliğinde kova kova su taşıyan edebî bir gayrete şahit olduk...
Devlet Tiyatroları’nın repertuarında yer almasını önemli bulduğumuz oyun bir Ermeni düşmanlığı üzerine kurgulanmış değil...Tam tersine Ermenilerin de zarar görmesine sebep olacak, hayal, kışkırtma, ihanet, işbirliği ve kullanılmışlıklarla dolu tarih hikâye ediliyor...İmparatorluk Çanakkale’de ağır saldırı altında tutunma savaşı verirken, o zor günleri fırsat bilerek içeriden ‘altın vuruş’u yapmak için isyan eden Taşnakçıların, daha sonra kaçınılmaz bir şekilde trajediye dönüşecek ihanetleri işleniyor...
Sonunda ‘tehcir’le bitecek olan Ermeni meselesinin devleti yönetenler açısından bir ‘tercih’değil, hiçbir alternatifi bulunmayan ‘mecburiyet’ oluşunu oyunu izlerken bir kere daha hissediyorsunuz...Talat ve Enver Paşaların imparatorluğu bir arada tutma gayretlerini, buna karşılık özellikle Balkanlardaki etnik kopmaların tahrik ettiği Taşnakçıların nasıl cesaretle isyana kalkıştıklarını, cepheden cepheye koşturan bir milletin erkeksiz kalan köylerinde nasıl katliamlara giriştiklerini bir kere daha görüyorsunuz...
Parçalanmış hayatlar, isyana katılmak istemedikleri ve haraç vermedikleri için katledilen Ermeniler, Anadolu’yu vatan bilip savunmasında görev almayı bir mecburiyet olarak gören aile fertleri ve araya etnik duvar örülmek istenen ama aşılan aşklar...Yokluk ve sefalet yüklü iç içe geçmiş ‘ince sızılar’; Bosna’da Van’a kadar...Ve tabii devleti yönetenlerin çaresizlikten kaynaklanan idarî hataları...
İzlerken ‘oyuncular’farklı olsa da tarihin tekerrür etmekte olduğu hissini fazlasıyla uyandıran oyunu ‘tiyatro tekniği’ açısından değerlendirmek bizi fazlasıyla aşar, ustalara saygısızlık olur...Bizimki bu kadar övülen bir oyunu kaçırmamak için bilet almaktı sadece... İtiraf edelim, gittiğimizde bir oyundan çok daha fazlasını bulduk...İzleyiciyi sıkacak derecede kafalara propaganda amaçlı mesaj sokmak yerine, tarihî akıştan o mesajı insanların kendi rızalarıyla süzebilecekleri ve sonuca gidebilecekleri özgür bir alan oluşturulmuş...Oyuna gösterilen büyük ilgi ve başarı da muhtemelen buradan kaynaklanıyor...
Savaş sahnelerindeki müthiş görselliğiyle, zihinlerde bugünle paralellik kurulmasına zemin hazırlayan kurgusuyla, diyaloglara hâkim olan edebiyat gücüyle, mantık tutarlılığıyla ortaya iyi bir eser çıkmış...Devlet Tiyatroları’nın oyunun başta İstanbul olmak üzere başka illerde de sergilenmesi çok büyük bir hizmet olacaktır...Konuya ilişkin tek taraflı propagandanın bu denli yüksek olduğu, aykırı düşünenlerin neredeyse suçlanacak hâle geldiği, en iyimser beyinlerde bile ‘acabalar’a yol açıldığı Ermeni konusu hakkında ihtiyaca el atmış Tufan Hoca ve sağ olsun her zamanki gibi ‘sadra şifa’ türünden iş çıkarmış...
Bir İnce Sızı Nisan 1915 oyunu Devlet Tiyatroları repertuarında uzun yıllar kalacak gibi görünüyor...İzlerken “Keşke çocukları da getirseydim” duygusu uyandıran ve milletçe hepimizin ‘ince sızı’sına ayna tutan, oyun bittikten sonra kendisini seyirciye ayakta dakikalarca alkışlatan eserin sinemaya da kazandırılmasını diliyorum...Bu da ‘tercih’ değil, ‘mecburiyet’ olmalı...