Bir haksızlık daha...
Duruşmalarda yıllarca askerî yargının içerisinde görev yapan bir hukukçu kimliğimi de açıklayarak, yaptığım savunmamda, bir subayın, hele bir generalin nasıl derdest edilebileceğini uzun uzun duruşmada açıklamış olmama rağmen, mahkeme heyeti bu savunmayı hiç ama hiç değerlendirmedi. Bu davanın baş sanığı generalin whatsapp grubunda "kaçalım mı?" mesajı olmasına rağmen müvekkilimizin izin vermemesi nedeniyle kaçamamış olmasını da dikkate almadı. Bunun yerine hakkında iki farklı Savcılık soruşturmasında ismi verilen, FETÖ terör örgütü üyeliğinden dava açılan emir astsubayı ile yine hakkında FETÖ üyeliğinden dava açılan tugay komutanı olan generalin ifadelerini dikkate almış, itibar etmiş ve bir numaralı sanığa yani generale kaçması için araç hazır etmek teşebbüsünde bulunan emir astsubayına (ilginçtir ki bu sanık hakkında terör örgütü üyeliği ile açılan davada hüküm bile kurulmadı) müvekkilimden daha az ceza verildi. Mahkeme bizim savunmalarımızı hiç değerlendirmediği gibi lehimize ifade veren sanıklar hakkında yalan tanıklıktan suç duyurusunda bulundu. Düşünebiliyor musun kardeşim, mahkeme; sadece aynı suçtan mahkûm ettiği diğer iki sanığın ifadelerine dayalı olarak suçlanan müvekkilimi de mahkûm etti.
Kardeşim çok uzatmayacağım. Kararı veren mahkeme hakkında ve karar hakkında kimseyi suçlamak elbette haddimiz değil. Ama biliyorum ki, bu albay, -avukat kimliğimle değil bir yurtsever olarak söylüyorum- masum olduğunu çok işi bildiğim bir Türk subayı şu anda cezaevinde ve özgür kalmak için hukuk mücadelemizin sonuçlanmasını bekliyor. O kadar özensiz ve dikkatsiz bir yargılamaya tanık olduk ki içimiz acıyor; örneğin yerel mahkeme son kararında benim tutukluluk halimin devamına karar vermiş. Yani şimdi ben bu mahkeme kararına göre tutukluyum. O derece özensiz bir yargılamadan bahsediyorum. Ayrıca, bu davada Şener Albay gibi haksız yere hüküm alıp tutuklanarak aynı şekilde mağdur olan başka vatansever subaylar olduğunu da belirtmek isterim. Üstelik bu albayın ilk çocuğunun ismi ATA ve giyimi duruşu ve sosyal çevresiyle nesli çok azalan subaylardan bir tanesi. Bilmiyorum bu bilgiler kafandaki yanıtlanamaz sorulara bir
nebze cevap teşkil edebilir mi?
Yanılmayı arzu ederdim ama çok umutsuzca söylüyorum. Hukuk elbisesi bir kez yırtıldıktan sonra bir daha dikiş tutmuyor. Söküğü dikebilirsiniz ama yırtık elbiseyi yamayla kurtaramazsınız.
Şöyle bir düşünelim;
Bir ülkenin adalet sistemi içerisinde görev alan hâkim ve savcıların dörtte birini, bir çırpıda, birkaç hafta içerisinde terör örgütüne üye olmak veya en azından irtibatlı olmak suçlamasıyla görevden alıyorsunuz, pek çoğunu tutukluyor ve yargı önüne atıyorsunuz, sonra kalanların da adil yargılama yapmasını ve vatandaşın da bu yargıya güvenmesini bekliyorsunuz...
Çok zor!
Ben hâlâ güvenimi yitirmedim kardeşim. Ama elimde değil masum insanların içeride hukukun katledilerek tutulmasından üzüntü duyuyorum.