Röportaj: Mayis Alizade
Türk resim sanatının gelişmesinde önemli yere sahip Teşvikiye Sanat Galersi’nin kuruluşunun kırkıncı yılında galerinin sahibi, ressam, koleksiyoner, sanat dergiciliği alanında isim sahibi Doğan Paksoy düşüncelerini Yeniçağ’a anlattı…
Yeniçağ: Yirmi sene önce demiştiniz ki, resim alan insanları tutukladılar, işler çığırından çıktı. O çığıra bir daha geri dönülemedi mi?
Paksoy: Türkiye’de gerçek anlamda koleksiyonculuk 1970’li yıllarda başladı diyebiliriz. O dönem birçok önemli galeri açılmıştı ülkemizde. Sayıları 5-6 adet olan galerilerin şu anda sayıları 500’den fazla. Ne kadar çok nitelikli galeri varsa o kadar çok sergi ve sanatçı da var demektir. Her ay açılan sergileri düşünecek olursak yılda kaç sergi açıldığını kolayca tahmin edebiliriz. Bu kadar galerinin varlığını sürdürmesi ve sergiler düzenlemesi ile eserlerin evlere, kurumlara, müzelere ve yeni mekânlara girmesi de sağlanıyor. 1930’lardaki, 1950’lerdeki Türkiye değiliz artık. Her sene kültür sanat birikimimiz daha da artıyor. Kültür seviyesi arttıkça insanların sanata olan ilgisi de o hızla artış sağlar. O yıllarda bir Ali Koçman ve Sakıp Sabancı ve bir kaç kişi daha sanat eseri alıyorlardı. Sırf onlar alıyor diye resim alan birçok isim oldu. Onlar alıyorsa bu işte bir şey var diyerek birçok başka insan da resim almaya başladı. Arz talep meselesi doğdu birden. İşte o dönemlerde bazı kişiler sanat eserini bir nevi yatırım aracı olarak ve ellerindeki kayıtsız paraları değerlendirme yolunu seçtiler. Yaptıkları yanlış işlerden dolayı devlet bu tutum içinde olanlara karşı yaptırım yoluna gitti. Zaten olmayan sanat piyasası durma noktasına geldi diyebiliriz. Evet sizin sorduğunuz anlamda tekrar o durumları yaşamadı sanat camiamız dersek daha doğru olur.
Yeniçağ: Resim galericiliğinin durumuna ilişkin zaman zaman görüşlerinizi açıkladınız. Bugünkü durumla ilgili görüşlerinizi öğrenmemiz mümkün mü?
Paksoy: Aslında bu soruya kısmen yukarıda cevap verdim diyebilirim. Galerilerin yanısıra antikacılar da sanata bu ilgiyi görünce birden galericiliğe çevirdiler gözlerini ve mekanlarını. 1970’lerde başlayan galericilik olayı 80’lerde yerini çok iyi galerilere bıraktı. Baraz, Galata, Maçka, Teşvikiye, Tem, Urart, ile Ankara’da Artisan, Nev, Artist ve Siyah Beyaz gibi galeriler sadece resim satmak ve yeni koleksiyonerler yaratmak üzerine açılan galerilerden bazıları oldular. Yanısıra kurum ve banka galerileri de var tabii ki bu sürece dahil olabilecek. Her galeri en az bir koleksiyoner kazandırmış olsa çok sayıda koleksiyoner var demektir. Ben en azından 30-40 koleksiyoner kazandırdığıma inanıyorum ülkemize. Cumalı, Baraz, Galeri Artist, Galeri Nev, Artisan ve Teşvikiye Sanat olarak biz birçok koleksiyoner kazandırdık sanat ortamına. Bizler galericilik yaparken işin sanatsal boyutunu unutmadan ticari boyutunun da olduğunu hiç aklımızdan çıkarmadık. Daha önceleri evlerin duvarlarında birçok resim asılıydı ama çoğu ne olduklarını bilmiyorlardı. Sonraları basın da sanata ve sanat camiasına ilgi duydu ve piyasa oldukça genişledi. Hem ticari hem sanatsal boyutunu unutmadan bu işi yapmak gerekiyor, benim düşüncem bu.
Yeniçağ: Beş sene önce yabancı basına verdiğiniz bir demeçte Kültür Bakanının sadece turizmle ilgilendiğini, kültüre, sanata, özellikle resim sanatına hiç ilgi göstermediğini söylemiştiniz. Sözünüz duyuldu mu acaba?
Paksoy: Bir galerinin arkasında özel sektörün ve medyanın desteğinin olması şart. Medya’da hepimiz takip ettik, Picasso sergisi üzerine aylarca haberler verdiler. Bizler yapsak Picasso sergisini o kadar destek vermezler... Sanatın gelişmesi için müzelerin olması gerekir. Daha önce İstanbul’da sadece “İstanbul Resim Heykel ve Müzesi” vardı. Sonra “İstanbul Modern” açıldı, Pera Müzesi ve Sabancı müzeleri açıldı. Ve yenileri açılıyor. Bankalar koleksiyonlarını müzeleştiriyorlar, bu çok önemli bir şey. Koç Grubu Arter’i açtı, Mustafa Taviloğlu da bir müze hazırlığı içinde, bunlar önemli gelişmeler... Bu zaman çerçevesinde Devlet sadece “İstanbul Resim Heykel ve Müzesi”nin yenilenmesi dışında başka bir girişim yapmadı. Bu da benim söylediğim şeyi destekliyor bence. Sesimizi duyurmak için o konuyla ilgili kişi ve kurumların olması gerekir bence. Gerisini siz tamamlayın isterseniz…
Yeniçağ: Türkiye’de resim koleksiyonculuğunun durumu. Sayın Yahşi Baraz der ki, bu konuda Batı’yla kıyaslandığımızda biz mağarada yaşıyoruz.
Paksoy: Yahşi Baraz, söyleminde bahsettiği ‘Batı’yla kıyaslandığımızda biz mağarada yaşıyoruz’ cümlesini Türk Sanatı’nın gelişememesinden dolayı söylemiş olabilir ama devamlı da Batı ile kıyaslanmak doğru değil. Neden hep ülkemizi küçümsemeye çalışıyorlar bu tarz eleştiride bulunanlar anlamıyorum. Batı’nın sahip olduğu olanaklara bizler ne kadar sahibiz ki devamlı onlarla kıyaslanmaya girelim. Ancak son dönemlerde çok kaliteli ve önemli sanat galerileri ve merkezler açıldı ülkemizde. Sanatçılarımız daha çok dünyaya açılıyor. Yeni şeyler görüyorlar ve öğreniyorlar. Artık Yahşi Baraz, Amerikalı sanatçıları Türkiye’ye getirmekten vazgeçip Türk sanatçılarını Amerika’ya veya başka ülkelere taşıyıp tanıtmaya ve eserlerini pazarlamaya çalışsa daha iyi olmaz mı acaba?
Yeniçağ: Devletin yeni bina yapıp açtığı Resim-heykel müzesinin yanında İstanbul Modern Müzesi var. Bu işi kim daha iyi yapıyor? Devlet mi, şahıslar mı?
Paksoy: Sanatın gelişebilmesi için tabii ki müzelere ve sanat merkezlerine ihtiyacımız var. Bu işi kim daha iyi yapıyor sorusuna cevap vermek işi kişiselleştirmek bence. Benim beğendiğimi bir başkası beğenmeyebilir. Piyasaya bakacak olursak sanatın gelişmesine hangisi daha çok katkı sağlıyor onu ön sıraya almalıyız. Bu anlamda kim sergiler düzenleyecek? Genç sanatçılar, sanatın gelişmesi nasıl sağlanacak? Neler yapılmalı gibi sorulara öncelik verip gereğini yapmalıyız. Önemli Türk sergileri düzenleyip bunu başka ülkelere götürüp çağdaş sanatımızı ve sanatçılarımızı tanıtmalıyız. İstanbul, Ankara, İzmir dışında da sanat müzeleri ve galeriler açmalıyız. Yani kısacası sanatı yaygınlaştırma ve kitlelere ulaştırma yolunu düşünmeliyiz.
Yeniçağ: Kırk seneden bu yana hem resim sanatının hem de galericiliğin tam içindesiniz. Birkaç kuşak değişmiş ve artık bir çok önemli iş, sizin kuşağın omuzuna yüklenmiştir. Duyduğuma göre kendi dönemize ait ressamların sergisini organize edeceksiniz. Neler söylemek isterdiniz?
Paksoy: Bu sene Teşvikiye Sanat Galerisi’nin 40. Yılı. Biz de geride bıraktığımız bunca zamanı değerlendirme ve kendi jenerasyonumuzdaki sanatçılarla bir 40. Yıl sergisi açma planları yapıyoruz. Türk sanatının en yoğun sanatçı çıkardığı dönem 1970 -1990 dönemi arasıdır. Tespit ettiğimiz yaklaşık 60-65 sanatçının yer alacağı bir sergiyi sanat camiasına sunacağız. Tabii ki bu serginin kataloğu da bizlere kalıcı bir eser olarak yardımcı olacaktır.
Yeniçağ: Ressam Doğan Paksoy’un sanat planları… Sır değilse neler yapıyor, neler yapmayı planlıyorsunuz?
Paksoy: Koleksiyoner, belli bir birikimi oluşturmuş ve belirli bir konu ya da sanatçı seçerek onları biriktiren, ticari amaç gütmeden onların yaşamasını isteyen, o eserleri halkla paylaşmak isteyen kişidir. Esasında tanımlamak çok zor. Koleksiyon sevgidir. Değer vermektir, ben değer verdiğim ve sevdiğim şeyleri topladım hep.
Yukarıda bahsettiğim bizim dönem sergisinin dışında; Yıllardır biriktirdiğim ‘Plaj, Hamam ve Havuz’ konulu Türk sanatının ilk dönemlerinden son dönemlerine kadar yer alan sanatçıların yer aldığı (gücüm yettiğince alabildiğim) resim ve heykel sergisi ve kitabını da hazırlıyorum. Yaklaşık 200’e yakın eser olacak sergide. Ayrıca yine yaklaşık 17-18 senedir Türkiye’de kişisel sergi açmadım henüz. Daha çok yurt dışında sergiler açtım maalesef. Bu sene sonuna doğru hem Türkiye’de hem de Amerika’da kişisel sergilerimi açacağım bir aksilik olmazsa. Yine beraberinde çok fazla kişinin henüz görmediği ‘Natürmort’ resimlerimle de ayrı bir sergim olacak.