Bir fuarın ardından...
Her şeyden evvel uzak, çok uzak. İstanbul'a, Anadolu yakasında ikinci bir kitap fuarı şart.
Azmedip, trafiği, toplu taşımadaki -yoğunluktan kaynaklı- eziyeti aşıp da bir "merhaba" demek için TÜYAP kitap fuarına gelen her bir okurumuza -bu samimiyeti karşılayabilecek bir teşekkür tarzının icat edildiğini sanmıyorum ama- sonsuz teşekküre derim.
Çok güzeldiniz; iyi ki geldiniz. Bu ülkeye dair kaygılarınızla da, o kaygılara yenilmeyen umutlarınızla da yüreklendirdiniz. Moral, güç verdiniz.
Toplu halde "Andımız"ı okuyan çocuklar, çok şekerdiniz; gurur verdiniz.
"Ego"ların çarpıştığı bizimki gibi bir alanda "ben"i dışındakileri de fark edebilen, omuz veren sevgili Özlem Özdemir, Prof. Dr. Cem Say, Nasuh Bektaş, Bünyamin Aksungur, Nasuh Mahruki… Demokrasiyi, şahsiyeti siyasi ambargolara feda etmeyen Atila Kaya, Suat Başaran… Onur verdiniz.
"Oğluma saygı bekliyorum"
TÜYAP'a gelmeden önceki son yazım 15 Temmuz'da Kuleli'de görevli bir üsteğmenin annesinin yazdıklarına dairdi.
TÜYAP'taki ilk imza günümüzdeki ziyaretçilerimizden biri ise -madalyonun diğer tarafından- 15 Temmuz gecesi boğaz köprüsünde öldürülen gençlerden birinin babası idi.
"FETÖ"ye yılllarca karşı durmuş olanlarca da savunulan "askeri okul öğrencilerinin suçu ne" yaklaşımına itiraz etti; bunu, sadece "bu dönemde o okullara alınıp da FETÖ'cü olmama ihtimalleri var mı"nın dışında, tanıklık ettiği çok somut, çok can acıtan, mahkeme tutanaklarına geçirilmek suretiyle "belgelenmiş" bir "an"la gerekçelendirdi.
Anlattığına göre, askeri okul öğrencilerinin de yargılandığı ve Boğaz Köprüsü'nde yaşananların konu olduğu davada, orada katledilen oğlunun vücudundan 9 G3 mermisi çıktığı ifade edilince, sanık öğrencilerden birinin babasının, izleyici sıralarından "Az bile yapmışlar keşke kalaşnikofla tarasalardı" diye bağırmış.
Mustafa Önsel, "9 G3 mermisi ne demek biliyor musun?" diye söze girdi;
"Paramparça olmuştur…"
Keza, o genç, diğer birçok kişi gibi uzuvları kopmuş halde bulunmuş.
Hayat olağan seyrinde ilerlerken aklına hayaline gelmeyecek şekilde oğlu "yok" olan baba haklı olarak soruyor:
"Benim oğluma böyle diyen adam FETÖ'cü değil de nedir!"
O gece sivillerin katledilmiş olmasını savunan her kim ise ona karşı tepkisinde elbette yüreği yanan o baba haklı. Ama yine de genellemek, toptancı bir yaklaşımla herkesi yargısız infaz etmek savunulamaz "hukuk devleti"nde.
Benim tarafım:
Herkes için adalet.
"Sanık" durumundaki "adil yargılamak" da…
O babaya kulak verip "oğluna saygı duymak, hatırasını bu nevi saldırı ve hakaretlerden korumak" da hepimizin borcu bence cumhuriyete.
***
Yarın kaldığımız yerden devam edeceğim TÜYAP buluşmasından kalanları aktarmaya….