Bir değil bin kere yazıklar olsun!

yarbay-tatar.jpg

Bu fotoğraf dün Yargıtay binası önünde çekildi.

Fotoğraftakiler, uğradığı "FETÖ" kumpasını onuruna yediremeyip intihar eden Yarbay Ali Tatar'ın eşi, kardeşleri; ailesi...

Orada ne mi yapıyorlar?

Telefonunda ByLock çıkan, çocuklarını "FETÖ"nün eğitim biriminin yetiştirdiği iddia edilen eski "özel yetkili savcı" Süleyman Pehlivan'ın yargılandığı davanın duruşmasına alınmayı bekliyorlar.

Çünkü Süleyman Pehlivan, "Silivri kumpası" kapsamında, Yarbay Ali Tatar'ı tahliyesinden sonra ikinci kere ifadeye çağırarak intiharına yol açan kişi!

Tatar ailesi de, bu sebepten dolayı mağdur sıfatıyla Pehlivan'ın yargılandığı davaya müdahil olmak istedi. İlk duruşmada bu talepleri reddedildi. Tatar ailesi itiraz etti. Dün ikinci duruşmaya gidip de kapıdan çevrildiklerinde öğrendiler ki, itirazları bir üst mahkemeye bile iletilmemişti!

Bu duruma isyanla "ellerine, itirazlarının reddedildiğine dair resmi bir tebligat ulaşmadığı sürece Yargıtay önünden ayrılamayacaklarını" belirttiler ve beklediler... Beklediler... Gün boyu beklediler... Benim bu satırları yazdığım dakikalarda (saat 16.00 suları) bekledikleri resmi cevap hâlâ gelmemişti.

Kumpas şehidi Yarbay'ın ağabeyi Ahmet Tatar'a "Müdahillik talebiniz hangi gerekçeyle geri çevrilmişti?" diye sordum.

"Suçtan zarar görmediğimiz gerekçesiyle" dedi.

Nutkum tutuldu.

Söyleyecek söz bulamadım.

Telefonu kapattım.

O insanlar "can"larından oldular; bundan büyük zarar mı var?

Şu tablonun müsebbibi her kim ise yazıklar olsun!

Bir değil, bin kere...

***

Siz söylemeyin bari!..

Bu yazıyı, şu dakika hissettiklerime kapılarak yazsam kalemimden çıkanı gözüm görmeyebilir; öyle bir gönül kırıklığı içindeyim... Ama öyle yapmayacağım, bugünleri hatırladığımda üslubumdan utanmayacağım sınırlar içinde kalmaya ve sadece "mantık çerçevesinde bir sorgulama" yapmaya çalışacağım.

***

Üniversite yıllarında, bir grup genç, bir vesileyle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi ziyaret etmiştik. Hadi o vesileyi de söyleyeyim, o dönem İstanbul Ülkü Ocakları yöneticisiydik... Sayın Bahçeli, bizi bir tek konuda uyarmıştı:

- Üniversite öğrencilerini devşirmeye çalışan cemaatlere dikkat edin. Arkadaşlarınıza sahip çıkın, uyanık olun, içinize sızmalarına meydan vermeyin, kendinizi kullandırmayın.

Sadece, benim ve birçok "ocaklı" arkadaşımın bu manada "temiz" kalmamızda büyük payı olan o günün bile hatırı yeter; haksızlık edemem, Sayın Bahçeli hakkında zinhar "FETÖ"ye dair bir imada bulunamam. Bulunan olursa da itibar etmem.

Ama...

Dün, Sayın Bahçeli, "FETÖ'nün seçmen ayağı" çıkışı yaptığından beri "kafamı meşgul eden bir durum var";

- 7 Haziran 2015 seçimlerinde, "15 Temmuz"dan sonra 'Fethullah Gülen Terör Örgütüne destek olacak şekilde kullanıldığı' gerekçesiyle kayyum atanıp, kapatılan Cihan Haber Ajansı" muhabirlerini "MHP müşahidi" olarak görevlendiren il başkanı hâlâ görevdeyken...

- Bugün TV ve Kanaltürk polis baskınına uğrayıp, yayını kesildiğinde, "FETÖ irtibatı" dolayısıyla kapatılan bu yayın organlarına desteğe herkesten önce bir MHP Genel Başkan Yardımcısı ve bazı MHP İstanbul Milletvekilleri koşmuşken... Ve tamamı hâlâ görevdeyken...

- "FETÖ irtibatı" dolayısıyla kapatılan Bugün TV ve Kanaltürk'e destek olabilmek uğruna bu yayın organlarının kapısında polisle yumruk yumruğa kavgaya girenler MHP yöneticileriyken ve bu kişiler hâlâ görevdeyken...

- FETÖ'nün yargıyı ele geçirmesinin "altın vuruşu" olan 2010 referandumunda MHP'nin "Hayır" kararına uymayıp, Zaman gazetesi ağzıyla "Evet" kampanyası yürüten çok sayıda partili, il, ilçe başkanı-yöneticisi olarak görevdeyken...

- "FETÖ'nün 17/25 Operasyonu"yla ortaya çıkan ses kayıtlarını, seçim kampanyasının bir numaralı seçim malzemesi haline getiren parti MHP olmuşken, "Ver Bilal'i, al Hilal'i" çağrısı hâlâ akıllardayken...

- "FETÖ"ye destek olduğu iddiasıyla yargılanırken yurt dışına kaçan Can Dündar'ı, 7 Haziran seçimlerinden sonra makamında ağırlayan, ona 17.25'i gösterirken pilini çıkardığı saati gösterip de "Buradan da anlayabilirsiniz ki biz, 17 ve 25 Aralık'ın hesabının sorulması vaadimizden asla geri adım atmayız" diyen siyasi lider bizatihi Sayın Bahçeli'yken...

Nasıl oluyor da henüz kimlerden oluşacağı belli bile olmayan 100 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına "FETÖ'nün seçmen ayağı" gölgesi düşürebiliyor?

El insaf!

Siyaset unutturuyor galiba;

"Vebal" diye bir şey var ve kimse dokunulmaz değil onunla yargılandığında...

***

Ters teper...

Şuraya yazıyorum... MHP Genel Başkanı'nın açıklamalarının bir tek sonucu olur; "o şahsiyet(!)" 100 bin değil 200 bin imzayla aday olur!

Yazarın Diğer Yazıları