Bir de kasım kasım kasılıyorsunuz!
Bir de kasım kasım kasılıyorsunuz!.. Bölgenin patronu biziz havalarında... Kasım kasım kasılıyorsunuz!.. Bölge bizden sorulur havalarında... Kasım kasım kasılıyorsunuz!.. Orta Doğu’da oyun kurucu biziz havalarında...
Üç beş bin baldırı çıplak eline silah alıp devlet kurduk, diyor. Musul’a giriyor, konsolosluğumuzun 49 elemanını rehin alıyor, aylarca elinde tutuyor ve siz bunun utancını duyacağınıza kasım kasım kasılıyorsunuz. Baldırı çıplakların ellerinde tuttuğu rehineler yüzünden ABD’nin kurduğu koalisyona katılmak istediğiniz hâlde katılamıyorsunuz; elleriniz kollarınız bağlanıyor ve yüzünüz kızaracağına siz kasım kasım kasılıyorsunuz. Pazarlık yapmak zorunda kalıyorsunuz çapulcularla ve insan içine çıkmaktan utanacağınıza siz buna “ince diplomasi, diplomasi zaferi” filan deyip kasılmaya devam ediyorsunuz.
Üç yıldır sınırınız hallaç pamuğuna dönmüş. Giren çıkan belli değil. Gündüz külahlı, gece silahlı çapulcularla dolmuş ülkenin her yanı. Adamlar gündüzleri de külahlarını çıkarıp silahlarını ateşliyorlar. Molotoflar, bombalar, kalaşnikoflar ve bilmem daha ne oflar poflar... Her gün her yerde patlayıp duruyor. Memleket yangın yerine dönmüş. Ve siz... Utanma, sıkılma denen kavramları bir yana atmış, kasım kasım kasılmaya devam ediyorsunuz.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği açıklıyor: “Son üç buçuk yıldır iki günde 100 bin kişinin sınıra akın edip Türkiye’ye girdiğine tanık olmamıştık... İki gün içerisinde 100 bini aşkın Suriyeli mülteci Şanlıurfa’dan Türkiye’ye giriş yaptı. Toplam rakam 1 milyon 600 bini geçti.” Evet, iki milyona yaklaşan mülteci. Kamplarda tutamıyorsunuz, istediğiniz yere yerleştiremiyorsunuz, hırsızlıklarına (çok komik oldu!), çalıp çırpmalarına, vurup kaçmalarına engel olamıyorsunuz. Memleket sâilistana (dilenciler ülkesine) döndü. Ve siz... Sözlüklerden “utanç, hayâ” kelimelerini kaldırıp kasım kasım kasılmaya devam ediyorsunuz.
Şu mayınlarını kaldırmakla övündüğünüz sınırlar var ya. Şimdi o sınırlar yol geçen hanına dönmüş. Ortada sınırları belirlenmiş bir ülke olup olmadığı dahi belli değil. Öte taraftan yükleniyorlar, beri taraftan yükleniyorlar; öteden beriden taşlar fırlatılıyor; askerlerimiz arada kalıp tankların arkasına sığınmış. Ve siz... Büyük devlet edasındasınız hâlâ! “Utanç ve hayâ” dan sonra “insaf”ı da sözlüklerden kaldırmış olmalısınız.
Birisi büyükşehir belediye başkanı olmuş; adamlarını alıp sınıra dayanmış. Sınırda çadırlar kurmuş karşı tarafa geçeceğim diye. Yüzünün bütün kaslarını çene kemiklerine yapıştırarak sınırdaki komutana bağırıyor: “Senin devletin çadırı sökmeyeceğiz diye söz verdi.” Tan tan bağıran, “senin devletin” dediği devletin bir şehrinde belediye başkanlığı yapıyor ve sizi kendi devleti olarak kabul etmiyor. Ve siz... Orta Doğu’nun büyük gücüsünüz, o havalardasınız; “Yeni Osmanlı” havalarındasınız. Sınırlarının içine söz geçiremeyen siz... Hâlâ... Kasım kasım kasılıyorsunuz.
Biri mebus olmuş. O da adamlarını toplayıp sınıra dayanmış. Karşı tarafa geçeceğiz, diyor. Güvenlik güçleri engel olmaya çalışıyor. Meb’ûse, sadece yüz kaslarını değil, vücudunun bütün kaslarını kemiklerine yapıştırmış, bacaklarını açmış, kollarını havaya kaldırmış, elindeki taşı güvenlik güçlerine fırlatıyor. Bir başkası yine mebus olmuş. Bilmem hangi belediyenin kamyonunu almış; kamyonun kasasını adamlarıyla doldurup sınırdan öte tarafa geçmek istiyor. Bir başkası “ben milletvekiliyim” deyip güvenlik güçlerine karşı ağzına gelen küfürü savuruyor. Ve siz... Hâlâ bunlarla çözüm süreci yürütüp büyük işler yaptığınız havasındasınız.
Sözlüklerden hangi kavramlar kalktı, kalkacak bilmiyorum ama yarının eğitimcileri okullar için hazırlayacakları resimli sözlüklerde “utanmazlık ve hayâsızlık” kavramlarının yanına muhtemelen sizin resimlerinizi koyacaklar.