Bir çıkar uğruna Yâ Râb!...

Söylenenleri ve söyleyenleri hatırladım! Dolu-dolu yaşadığımızı zannettiğimiz, boşa geçen on yılımızı, hafızamda iz bırakanlarla hatırlayınca hayretime hayret ettim bir daha!
Söyleyene yakışmayan sözler, söyleyeni bir saat sonra bağlayamayan sözler; saat başı değiştirilen sanal gündemlerle unutulan ve unutturulan sözler!
Bende iz bıraktığı için kaydettiğim, hatırlamamız gerektiğine inandığım sözler ve sonrası... İşte:
* “AB’ye gireceğiz derken din elden gidiyor.” Rahşan ECEVİT
* “AB uğrunda gerekirse bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan vazgeçebiliriz.” R. T. ERDOĞAN
* “Ben Mehmetçiğin selam vererek adayı terk edişine dayanamam!” Rauf DENKTAŞ
* “Musul’u almak Atatürk’ün vasiyetidir.” Bülent ECEVİT
* “Kuzey Irak’a girin ve Türk’ün hakkını savunun.” Muhsin YAZICIOĞLU
* “Bize Anadolu’yu yeniden fethettirmeyin.” Devlet BAHÇELİ
* “Böyle giderse Filistin’e döneriz.” M. Şevket EYGİ
Hafızamızı yoklasak daha neler çıkar neler! Dinin elden gitmesinden korkanla, Filistin’e dönmemizden korkana bakınca siz de hayret etmediniz mi?
Neden kavramlar, sözler, söyleyenler bu kadar karman çorman? Bu kadar ideal ve bilgi karmaşasında; kimin, ne zaman, nerede, ne yapacağının bilinmediği bir süreçte, milletin aklı karışmasın da ne olsun?
Rahşan Ecevit, dinin elden gitmesinden endişelenince, zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül; “Hükümetken niye imam hatip liselerini ve Kur’an kurslarını kapattılar?” diye sormuştu!
Devlet Bahçeli’nin; “Bize Anadolu’yu yeniden fethettirmeyin.” uyarısını da zamanı, zamanlaması ve bir de Alparslan Türkeş’in; “Ne mozaiği ulan! Çizmeyi aşmayın!” tarihi tavrıyla destekleyince, sıkıntılı yüreğime müsekkin gibi geldi...
Hatırladıkça ve hatırladıklarımı yazmaya çalıştıkça aklım karıştı! Fikirlerin ve fikir mensuplarının, bu kadar yerlerinden uzak duruşlarını; dini demokratik solcuların, teslîmiyeti onlarca yıl sağcıları-solcuları teslîmiyetçilikle suçlayanların savunduklarını hatırlayınca hayretle dondum.
On yıl önce AB’ye ve AB’yi savunanlara olmadık hakaretleri yapanların, hükümet olunca tamamen ters davranışlarını hatırlayınca, hükümet olunca kendini hükümet edenlere karşı çıkmanın mümkün olmadığını görüyorum!
Ve Türkçe siyâsi hayal kurmaya başlıyorum! Acaba; “Bir kere de Ülkücüler dünlerinin ve yaptıklarının konjonktürel olduğunu ve millî görüşçüler gibi kendilerini bağlamadığını, söyleseler n’olur?” diyorum! Adamlar, dün kara dedikleri her şeye ak dediler ve tahrîk ettikleri tepki oylarıyla Meclis’i işgâl ettiler! Gâzi Meclis’te kurulan cumhûriyetle hesaplaşıyorlar!
MHP’nin millî duruşundan vaz geçmesini kimse düşünemez bile. Milletin üçüncü bir “Deprem Çadırı”na tahammülü ve ihtiyacı da yok ama Anadolu’nun siyâseten fethi şart, vâcip, farz!...
Günlük traşını Atina’da olan Koç’a; “Aklını başına topla!”; Haçlı Müslümanlar’a, açılımla ayrışma hayal edenlere; “Çizmeyi aşma!”, Denktaş’a ve Kıbrıs’a; “Korkma!” , PeKaKa’nın “Biz ölümün gölgesinden geldik.” diyen siyasallaşmışlarına; “Ölmek bayılmağa benzemez!” deme yapı ve karakteri MHP’den başka kimde var?
Yoksa AKP’lilere gömlek değiştirttiren, geliştiren güç, MHP üzerinde de mi aynı yaptırıma sahip? Yazdıkça, aklım karıştıkça sorasım geliyor!..

Yazarın Diğer Yazıları