Bir Üniversite’de profesör, elinde bir fare ve kutu ile salona girdi.
Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu ve kapattı.
Kutunun hava almadığı açıktı. Salona dönerek, “Bu kutuya iki gün kimse dokunmayacak, dokunan bu dersi geçemez!” dedi ve salondan çıkıp gitti.
Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Kimisi kutunun içindeki fareyi çıkarmayı düşündü ama cesaret edemedi. İki gün boyunca ders görülen o sınıfta kutu öylece kaldı.
Ne olacağını merak ederek iki gün geçirdiler. İki gün sonunda tekrar dersi olan profesör salona girdi ve kutuya yaklaşarak açtı. Tabi ki, kutunun içindeki fare artık yaşamıyordu.
Öğrencilerden birçoğu üzülmüştü. Profesör sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini sordu.
Sınıftan birçok farklı ses ve fikir yükseldi: Havasızlıktan, açlıktan, susuzluktan…
Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette ve minik deliklerle kaplıydı. Ardından devam etti:
Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan bu kutudan çıkmak için epey mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki minik diş izlerinden ve ufacık birçok delikten anlıyoruz.
Ancak şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık ne de açlık öldürdü. Farenin ölümüne neden olan iki şey var; kararsızlık ve korku…
Kararsızlık; çünkü fare kutunun her yerini parçalayıp, her noktayı ayrı ayrı kemireceğine sadece tek bir köşesini ısırıp parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı o deliği büyütecek ve kutudan kurtulacaktı.
Korku; çünkü eğer siz öğrenciler benden ve notlarınızın düşmesinden böylesine çok korkmasaydınız, kutuyu açıp fareyi serbest bırakabilirdiniz. Ancak korkudan dolayı size yanlış gelen bir şeye göz yumdunuz.
Hayatta sizi başarıya götüren yolda karşılaşacağınız en azılı düşmanlardır; kararsızlık ve korku…
Kararsızlıkla zaman tüketmeyin. Kafanıza tek bir şey koyun ve o yolda ilerleyin.
Ve bu yolda size yanlış gelen şeylere göz yummayın. Göze batmaktan, ses çıkartmaktan hiçbir zaman korkmayın.