İkimizin de hedefleri vardı, çalışmamız gerekiyordu. Doğru kararlar almak, doğru adımları, doğru insanlarla ve doğru zamanda atmak gerekiyordu. Bir saat kadar konuştuk bunları, birbirimizin sözünü kesmeden, sözcük ve cümlelerin hakkını vererek konuştuk. Nevalelerimiz de sağolsun görevli genç kız tarafından tam zamanında getirilip bırakıldı masaya. Sinema sektöründe çalışıyor üç dört yıldır. Kritikler yazıyor, haber, röportaj yapıyor. Editörlük de işleri arasında. Konusuna epey hakim gördüm onu. Sağlam bir film ya da dizi hikayesine taktığım için, epey kafa patlattık bu konuda...
20 yıl önce bir gazetede köşe yazmaya başladım. O zaman 6 yaşındaydı. İlk kitabım 2002 yılında çıktığında 11 yaşındaydı. Ve şimdilerde 10. kitabımın yazımı bitmek üzere ve o 26 yaşında... Yazı ve kitap işini de masaya yatırarak bir saat kadar aklımızın erdiğince fikir üretmeye çalıştık.
Arada bir dikkatle bakıyorum yüz hatlarına dikkatle. Zaman zaman da yandaki aynada görüyorum kendimi kısacık anlarda. Yakalıyor beni bazen, ama ses etmiyor.
Bir ara dalıp gidiyorum ona bakarken. Dürterek uyandırıyor beni ve ne olduğunu soruyor. Yok bir şey gibilerinden geveliyorum. Israr ediyor.
"Pekala" diyorum, "26 yıl önce hemşire kucağıma vermişti seni. Sanırım 47 santim idin. Düşmeyesin diye nasıl da pür dikkat kucaklamıştım seni. Saçlarımda tek tel beyaz yoktu. Şimdi karşımda ve neredeyse boyuma yakınsın. Ve çok daha önemlisi, bu akşam birçok şeyin farkına varmamı sağladın. Kuşağının hayata bakışı hakkında bilgi aldım senden. Oysa sen benim gözümde hep küçük kızımsın. Hayat ne tuhaf ve ne kadar da yaşanılası..."
Sonra baba-kız bir süre baktık birbirimizin yüz hatlarına...
BEYEFENDİ
Gülüşüyle teşekkür eden kız
Toplu taşım aracında ayakta duruyordu. Bir genç hamle etti araçtan inmek için. Yanında ayakta duran genç kıza oturması için başıyla işaret etti. Genç kızla bir saniye kadar bir süre için göz göze geldiler sonra. Genç kız koltuğa oturdu. Bakışlarıyla kendisine centilmence davranan adamı arayıp buldu. Ve belli belirsiz bir gülümsemeyle teşekkür etti. Beyefendi de hafiften başını eğerek karşılık verdi genç kıza. Dışarıda akıp giden hayatı seyre dalar çoğu kez Beyefendi toplu taşım araçlarında. O gün de seyreyledi alemi kısa bir süre. Arada bir genç kızı da gözlerken buldu kendini. Zira onca yılın deneyimi öğretmişti ki, bakışındaki o zerafet, duruluk, insani öz, teşekkür etmeyi bilen hal herkeste yoktu.
O ara çantasından bir kitap çıkardı genç kız. Yazar tanıdıktı. Stefan Zweig. Kitabın adı ise Meçhul Bir Kadından Mektup. Bir zamanlar diye geçirdi içinden Beyefendi, ne kadar da etkilenmiştim bu kitaptan. Ve o zamanlar, meçhul olan bir kadının hayali kaç gece dalıp çıkmıştı düşlerime. Uykusuz bırakmış, bazen de bir damla yaş odlup yürekten süzülüp gelmişti. Bazen düşündürmüş, bazen vicdanıma yumruk sallamıştı. Bazen de yakıcı bir masumiyet olarak çıkmıştı karşısına.
Genç kızı daha bir yakın buldu kendine o anda. Acaba dedi içinden, benim hissettiklerimin ne kadarını hissediyordur bu kız, kitabı okurken?
O sırada gelecek durak anons edildi. Beyefendi kapıya doğru yavaşça süzülürken, genç kız başını kaldırdı ve bakışlarıyla Beyefendi'yi buldu. Bir saniye kadar belli belirsiz o gülüşle yeniden teşekkür etti.
"Bu insani, bu zarif gülüşler çoğalmalı" dedi içinden Beyefendi birkaç kez, araçtan inip kalabalığa karışırken...
OKUYUNUZ
"Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik", adını kâğıt tuzluk falına benzeyen bir oyundan alıyor. Bu oyunu oynayanlar, beğendikleri kişiyle gelecekteki ilişkilerini bu sözcükleri sayarak tahmin ediyorlar. Film uyarlaması 2013 Toronto Film Festivali'nde ilk kez izleyiciyle buluşan öyküdeki kişilerin yazgısı da bir bakıma benzer bir oyunla belirleniyor. Alice Munro, bu kitapta soluksuz okunan dokuz öyküsüyle okurun gönlündeki yerini sağlamlaştırıyor.
İŞTE O KADAR
Bazen en iyi seçim, vazgeçmektir.