Bir Bülent Arınç klasiği
Amerika’ya dönünce, internet bağlantımın arızalı olduğu ortaya çıktı. Bu nedenle, geçen Cuma günü, gazeteye yazı yollayamadım. Bu hafta arayı kapatırız inşallah. Çünkü burada, Türk basınında göremediğiniz, şenlikler olmuş.
ABD başkentini, AKP’li bakanlar istila etmiş buldum. İlk aklıma gelen, “ağaların durumu, bilinenden de kötü herhalde” oldu. Daha önce Davutoğlu gelmiş ve görüştüğü her yerde, el-Kaide ve Çin füzeleri üzerine fırça yemiş, bu arada Gezi konusunda da ağız değiştirmiş. Yandaş ve çanak basında tabii bunlar yok. Gerçi Davutoğlu’na da sorulsa, ele alınmadı der, geçer. AKP mantığı işte; “Ben ne söylersem, o, gerçeği isterlerse öğrensinler.” Ülkenin Başbakanı da böyle konuşmuyor mu?
Sonra kente, Bülent Arınç gelmiş. Miş diyorum o benden önce kente gelmiş ve ben Arınç tiyatrosunun, birinci perdesine yetişemedim. Önce, bir mağaza açılışı ile ısındırmak istemişler, ama mağaza kapısında, Gezi direnişçilerinin protestosu ile karşılaşmış. Gelelim 22 Kasım Cuma gününe. “Carnegie Endowment for International Peace” adlı Demokratlara yakın bir düşünce üreten kurumda konuştu Bülent Arınç. Ben de oradaydım. Kapıda gene Mustafa Kemal’in askerleri ve Gezi karşılama heyeti. “Her yer Taksim her yer direniş.” Arınç’ın konuştuğu konferansın konusu da “Türkiye’nin demokratikleşme süreci; başarılar ve bekleyen sorunlar.” Allah’ım esirge.
Lafa, önce, AKP’nin seçim başarılarıyla girdi, ardından memleketin özgürleştirildiği, baharlar derken, ben ağzım açık dinliyorum. Anlattığı, üç gün önce ayrıldığım Türkiye değil de, İsveç sanki. Bülent Bey’in toplantısında moderatör olarak Katherine Wilkens adlı bir hanım görevlendirilmiş. Kendisi bu hanımı tanımaz. Ama çevreleri, bu işi bilenler yerine, yalakalarla dolu olduğu içinde öğrenme olasılığı zayıf.
Wilkens, bir zamanlar, ABD Kongresi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı’nın yardımcısıydı. Aslında bu hanım, Arınç ve takımının, ciğerini bilir. AKP iktidarının ilk dönemlerinde, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda, Türkiye’den sorumlu olarak görev yaptı. Yani kimin ne hesabı var falan bilir. Kongre’de çalışırken de konuşmacı Erbakan’ı, sorularına doğru cevap vermesi için azarlamıştı. Ayrıca, AKP’nin özgürlük ve demokrat olduğu yalanları ile dolu Ankara’da hazırlanan İngilizce propaganda kitabının da konferansta dağıtımına izin verilmedi.
Bülent Bey, kendisine omurgasız dendiği zamanki kadar, güleç yüzle AKP’nin yaptıklarını anlattı. Salonda kimse yemedi. İlk soru, bayan moderatörden geldi, Türk basınının içler acısı durumunu sordu. Arınç, tutuklananların, gazetecilik değil, adi suçlardan içeride olduğunu söyleyiverdi. İkinci soru, Başbakanla arasındaki gerginlik üzerineydi. Televizyon kameraları önünde özür bekleyen Arınç’a, omurga edebiyatı ile yanıt veren Başbakan’ın, gizlice uzlaştıklarını öğrendik. Nasılını, kimse bilmiyor. Ama akla, acaba röntgenini mi verdi diye geliyor.
Amerika Atatürk Cemiyeti üyesi Hüdai Yavalar, Gezi’de ölen, yaralanan ve tutuklananların sayısını verip, utanmalarını tavsiye etti. Arınç, gülen maskesiyle bunu da yuttu. Ben el kaldırdım. Her halde ışık gözünü aldı, beni tanımadı. İsmimi söyleyince, hatasını anladı. Pensilvanya’ya, cemaatle görüşmeye, gidip, gitmeyeceğini sordum. “Türkiye’den ayrılmadan önce gitmeyeceğimi söyledim, takip etseydiniz bu soruyu sormazdınız” dedi. Ve kötü bir gazeteci olduğumu da ekledi. Kendisinin yalan söyleyeceği varsayımını dile getirip, benim çizgimi hiç değiştirmediğimi, oysa kendisinin değiştiğini söyledi.
O öyle dedi, demesine ama üç yıl önce de, elçilikteki bir basın toplantısında, cemaati ziyarete gitmeyeceğini söylemiş, daha sonra hocaefendiyi ziyaret ettiği ortaya çıkmıştı. O tarihte, soruyu soran gazeteci arkadaşımı da “Sen Türkiye’ye geliyorsun değil mi?” diye üstü kapalı tehdit etmişti. Aklımdayken, Arınç, alakasız bir şekilde Thomas Jefferson’a ve Martin Luther King’e hayranlığını da dile getirdi. Türkiye’nin bağımsızlığını sağlayan Mustafa Kemal’den uzak durup, ABD’nin bağımsızlığını sağlayana hayran olmak da bir garip.
New York’ta da protesto edildiğini öğrendiğimiz Arınç’ın konuşmalarından, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında, cemaatin adayı olabileceğini ima gibi bir izlenim aldım. Kim bilir, belki Tayyip Bey’in omurga lafına bir cevap olmasın.