Bir asırdır tartışılan karanlık ayaklanma: 31 Mart Vak'ası

Bir asırdır tartışılan karanlık ayaklanma: 31 Mart Vak'ası

Tarihe 31 Mart Vak'ası diye geçen, İttihatçı hükümetin istifası ve 2. Abdülhamid'in tahttan indirilişiyle sonuçlanan ayaklanmanın arka planını araştırmacı Osman Selim Kocahanoğlu belge ve yorumlarıyla aydınlatıyor.

Sosyo kültürel ve siyasal nitelikli çok sayıda etkeni olan 31 Mart üzerinden yüz seneyi aşkın zaman geçtiği, akademik ve popüler nitelikli çok sayıda kitap, makale, hatırat yayınlandığı halde tartışması bitmedi. Araştırmacı yazar Osman Selim Kocahanoğlu, "31 Mart Ayaklanması ve Sultan Abdülhamid" adlı kapsamlı çalışmasının genişletilmiş yeni baskısıyla dönemin karanlıkta kalan tarihi gerçeklerini gündeme taşımayı sürdürüyor.

Kocahanoğlu, 13 Nisan 1909 günü, (Rumi 31 Mart 1325 Salı) başlayan ayaklanma günü ve sonrasını şu cümlelerle özetliyor:

İstanbul'un tüm medrese talebeleri, tüm medrese hocaları, tüm Bab-ı Meşihat uleması, isyancı askerleri desteklemek için, sabah erkenden Ayasofya meydanını doldurmuşlardı. Meydan "şeriat isteriz" sloganlarıyla inliyordu. Birinci Ordu yerinden kıpırdamamış, İttihatçı Hükumet istifa etmiş, Abdülhamid isyancı askerleri affı şahaneye mazhar kılmıştı. "Şeriat isteriz" sloganları görmezden gelinse, tezgahın arkası tam olarak aydınlanmasa bile, ayaklanmanın ideolojik kimliğine, Saray yanlısı "irtica ve gericilik" damgası vurulabilir, bir karşı-devrim provası sayılabilirdi…

Alemdar Muştala Paşa ümmiliğini değil Meşrutiyet devrimciliği ve İttihat Terakki'nin komitacı dinamizmini temsil eden Hareket Ordusu, Selanikten gelerek bu isyanı bastırdı. Sonuç olarak bu isyan, yanlışa oynayan Abdülhamid'in felaketi oldu ve 33 yıllık tahtından indirilip Selanik'e sürgün edildi...

Osman Selim Kocahanoğlu, dönemli ilgili değerlendirme ve yorumlarını şöyle sürdürüyor:

23 Temmuz 1908'de eşitlik, özgürlük ve adalet sloganlarıyla ilan edilen meşrutiyet ile 33 yıllık monarşi sona ermiş, yarı meşruti hale gelmişti. Ne var ki topluma verilen bu özgürlük ilacı 9 ay sonra 31 Mart Ayaklanmasıyla geri kusuldu. Bu isyanı Abdülhamid'in üzerine atanlar olmuş, kimileri ittihatçı tezgahı, kimileri Siyonist komplosu saymıştır. Tanzimattan beri bir ileri iki geri yürüyen modernleşme hikayemiz, ilk defa "irtica, irticaiyyûn, mürteci" kavramlarıyla renklenmiş, daha sonra "takunyalı, din baronu, ham sofu- kaba yobaz" deyimleriyle zenginleşmiştir.

Tanzimattan sonra tüm kalelerini modemizme kaptıran medrese öğretisi, kök paradigmalarına yeniden sarılarak kavganın ideolojik tarafı olmuştur. Modernitenin uzun mücadele ile çözdüğü kilise-üniversite, medrese-modernite, ilim-bilim kavgası siyasal İslamcılık olarak yeniden sahneye çıkmıştır.

Kitabın Birinci Bölümde, isyanın aniden ve kendiliğinden gelişmiş spontane bir olay değil, acemice hazırlanan kirli bir tezgah oluşu üzerinde durulmuştur. Olayı üstlenen birinin ortaya çıkmayıp nesebi belirsiz çocuk gibi sahipsiz bırakılması, tezgahın çirkinliğine işarettir. İsyanın ilk günü İttihat-Terakki'nin gücü bir anda sıfırlanmış, hükümet istifa etmiş, isyancılar iki hafta İstanbul'a egemen olmuştur. Olayı geriden izleyen Abdülhamid, durumdan vazife çıkarmak için babalığa/hakemliğe soyunarak yanlış ata oynamıştır. Monarşik bir karşı-devrim provası olan 31 Martın arkasında birden fazla etken ve figür yer almıştır.

Meşruti ve demokratik olgunluğa erişmemiş toplumsal yapının sürükleyici unsuru asker-sivil bürokratlardı. Yani paşalar ve beyler iktidarıydı. İsyanda İttihatçı parmağı araştırılırken, saman altından su yürüten ve durumdan vazife çıkaran asıl etkin aktörün Yıldız'a saklandığı görüldü. İsyanın ideolojik kimliğine "irtica ve gericilik" damgası vurulmasa, mürteci tipler fotoğraflara yansımasa, atılan sloganlar görmezden gelinse, tezgahın arkası karanlıkta kalsa bile, tasarım monarşist ve karşı devrimci idi. Ayasofya meydanını kendileri doldurduğu, "şeriat" naralarını kendileri bağırdığı halde, sadece medrese esnafı isyanı yapmacık ve beylik irtica gürültüsü diye hafife aldı. Cami avlusuna bırakılan çocuk gibi isyana sahip çıkılamama nedeni, uygarlığa yenilmenin saklanamaz hafifliği idi. İsyanın ilk günü "şeriat" sloganları meydanda yükselir, ittihatçı türediler girecek delik ararken, Meclis-i Mebusan kürsüsünden gerçeği sadece Nesim Mazliyah (İzmir) haykırmıştır:

"... Hükümeti ve reisi istifa ettirilip nazır ve arkadaşları öldürülür, Meşrutiyet ve Kanun-ı Esasi ayaklar altına alınırken, bu sipsivri ilticayı görmezden gelen Meclisin içinde bulunmaktan utanıyorum'.?..."

İsyanın görünür yüzünde seyircilik dışında kitlesel bir halk hareketini göremeyiz, çünkü "şeriat isteriz" sloganları sokakları doldururken, ahali uykuda, sadece medrese mollası meydandaydı. Buna rağmen 31 Mart isyanı birkaç çavuş birkaç softanın becereceği bir olay olmadığı gibi, Avcı Taburları arasında kendiliğinden patlamış bir bomba da değildi. Daha üst düzeyde bir tasarım olmadan askerin sokağa dökülmesi akıl ve mantık dışıydı. Eğer bir projeksiyon yapılabilirse, siyasal İslamcılığın günümüzdeki "tekbir" sesleri, özü ve içeriği bakımından yüz sene öncesi mesajlardan daha ileri bir anlam taşımıyor. Çekinmeden söyleyelim, eğer tarih tekerrürden ibaretse, bu kitabın referanslarından günümüze de dersler çıkarılabilir...

***

Bu kitapta şu sorulara cevap aranmaktadır:

(1) 31 Mart'ın perde arkası ve ileriyi geride arayan, uygarlığa yenilmiş Siyasal İslamın zihniyet sorunu,

(2) Abdülhamid neden sessiz kaldı, Hareket Ordusu'na niçin karsı koymadı?

(3) Bu ayaklanma bir İttihatçı provakasyonu mu, yoksa Abdülhamid'in saman altından su yürütme planı mıydı?

(4) Tahttan indirilme ve sürgüne gönderilmenin gerekçeleri.

(5) Bitmeyen senfoni: Yıldız yağması ve Abdülhamid'in mal varlığına el konulma hikayesi...

(6) Tüm ayrıntılarıyla Hareket Ordusu'nun askeri ve ideolojik arkaplanı.

(7) Olayın arkasındaki kimlik ve kişilik analizleri: Sultan Abdülhamid, Malumut Şevket Paşa, Prens Sabahaddin, Mizancı Murad.

Temel Yayınları Tel:(0212) 516 23 52

***

Önce ülküm

Ülkücü hareketin tanınan isimlerinden İsmail Türk'ün yeni kitabı okurla buluştu. İsmail Türk, Hoşgörü Yayınları'ndan çıkan "Ülkülü Yaşamak" kitabında, MHP'de yıllardır süregelen hürriyet ve adalet mücadelelerini çarpıcı anektodlarla okuyucuya aktarıyor. Hareketin içinde geçen yıllardaki tanıklıklarını aktaran Türk kitabıyla ilgili şu değerlendirmelerde bulunuyor:

Bu kitap, yıllardır süregelen MHP'deki hürriyet ve adalet mücadelemizle ilgili makalelerimden oluşmaktadır. Bu makaleler çoğunlukla siz okuyucularımızın hissiyatına tercümanlık etme amacıyla kaleme alınmıştır. Bu hissiyatların tercümanlığı beni birçok iftira ve yaftalamanın sonunda "Bahçeli Hain'i" yapmıştır. Bunun sonucunda ise bizzat Bahçeli'nin isteği ile paralelcilik iftirası ile vatanımızdan edilmişiz. Biz ülkücüler için her şeyin önünde, ülkülerimizin vazgeçilmez tacı olan vatan ve vatanı vatan yapan millet, milleti yaşatıp yüceltecek devlet bekası fikridir.Parti, dernek vb. tümü bu ülkülere hizmet ettiğinde uygun araçlarımız olurlar. Ağır bedeller ve emekler ile kurulup bugüne getirilmiş olan MHP ve yan kuruluşları, elimizden alınmaları bir yana, bizi yok sayacak şekle geldikten sonra, işgalciler tarafından buralardan kovulduğumuz da aşikârdır. Bizler her şeye rağmen her seçimde çekincelerimizi bir kenara koyup, aman üç hilal mahzun kalmasın duygusallığında ülkülerimizi kemiren, MHP'yi içten içe ruhsuzlaştıran bu canavar ruhu beslemeye, büyütmeye devam etmişiz. Geldiğimiz noktada büyük fikir hareketlerinin bir partiye mâl edilmesinin korkunç yanlışlıklara vesile olması yanında, bizzat o fikrin mensuplarının iktidara gelmesine engel olduğuna artık inananlardanım. Bütün ülkenin ve bütün siyasi partilerin yol haritası olması gereken bu ulvi ülküler, küçük siyasetlerin sermayesi oldukça zararın davaya geldiğini görmezlikten gelmek iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Fikrin menzile varması sancısını taşıyan insan önce taassup zincirlerini kırmalıdır.

Hoşgörü Yayınları Tel:(0212) 520 03 33

***

O halkıyla içiçeydi...

Atatürk'ün yanında bulunmuş olanların da hatıralarında belirttiği gibi halkla daima kaynaşması, iç içe olması, önemli bir özelliği olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sayede insanlar Atatürk'ü yalnız Türk İnkılap Tarihi kitaplarında anlatılanlarla sınırlı değil, aynı zamanda bilinmeyen özel hayatıyla da tanıma fırsatı bulmuşlardır. Yine bu sayede insanlar Atatürk'ü Atatürk yapan üstün özelliklerini daha iyi anlamak fırsatını yakalamışlardır. Dr. Tarık Saygı'nın, "Ölümsüz Paşadan Anılar" kitabında bu kitapta bu türden anılar yer alıyor.

Parola Yayınları Tel:(0212) 483 47 96

 

 

 

 

***

 

 

 

Her şeyin fiyatı var!

Michael J. Sandel, New York Times'ın çok satanlar listesindeki "Paranın Satın Alamayacağı Şeyler" kitabıyla günümüzün en büyük etik meselelerinden birini ele alıyor: Her şeyin satılık olduğu bir dünyada yanlış bir şeyler yok mudur? Eğer varsa, piyasa değerlerinin, hayatın âit olmadıkları çeperlerine girmelerini nasıl engelleyebiliriz? Piyasanın ahlâkî sınırları nedir? Michael J. Sandel, piyasa ekonomisine sâhip olmaktan, pek de farkında olmadan, piyasa toplumu olmaya sürüklendiğimizi iddia ediyor.

Ekşi Kitaplar Tel:(0312) 434 44 64