Bir Alevi’nin yanan yüreği!
Bilerek bilmeyerek fitne tohumlarının ekildiği bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bereket versin insanımızın kahir ekseriyeti fitne tohumlarını sert kayalar gibi üzerinden kaydırıyor, kök salmasına izin vermiyor. Bunca şer gayret başka bir milletin üzerinde yoğunlaşsaydı herhalde fazla dayanamaz, tuz-buz olurlardı.
Yine böyle bir dönemde çok uzaklarda, Kanada’da yaşayan Alevi inançlı bir Öğretim Görevlisi, Prof.Dr. Ali Polat Bey’den bizi çok duygulandıran bir elektronik posta aldık,
Hocamız bakınız neler diyor:
“Saygıdeğer Hasan Demir Bey,
Sizin yazlarınızı uzun zamandır takip ediyor ve zevkle okuyorum. Samimiyetinize inandığım için sizinle birkaç konuyu paylaşmak istiyorum.
Bilimsel çalışmalar nedeniyle Avrupa, ABD ve Kanada’da yasadım. En sonunda Kanada’ya yerleştim. Dünyanın birçok ülkesinde jeolojik araştırmalarda bulundum. Gittiğim her ülkede Türk izini aradım. Grönland’da Türk adlarına rastladım. Mısır’da Türk kalesini ziyaret ettim. Çin’de Uygur Türkleri ile tanıştım. Çin’e yaptığım bilimsel geziler sırasında Uygur Türkleriyle karşılaştım. Beni görünce heyecanla gelip elimi tuttular, kendi dillerinde konuştular benimle. Ben de onlara kendimi Uygur Türkü olarak tanıttım; atalarımın bin yıl önce Altaylardan Türkiye’ye göç ettiğini söyledim. Onlar da gözleri yaşararak beni dinlediler. Uygurlar sevinçle gözlerimin içine bakınca müthiş bir milli heyecan sardı beni. Benim de gözlerim doldu. Bin yıllık bir aradan sonra yeniden buluşmanın, kaynaşmanın heyecanını yaşadım. Karşımda bin yıl önceki akrabalarım duruyordu sanki. Dünyada başka hiç bir millete nasip olmayacak bir heyecandı bu. Bu buluşma karşısında, yanımızdaki Çinli meslektaşım şaşkın şaşkın bakıyordu bize. Bizim kendi aramızda Türkçe konuşmamız onları şok etmişti. Yanımdaki Amerikalı meslektaşım da benim Uygurlarla Çince konuştuğumu sandı ve “Ali, ben senin bu kadar akıcı Çince konuştuğunu hiç tahmin edemezdim; Çinceyi nerede öğrendin?” dedi. Ben de Türkçe konuştuğumuzu söyleyince. Amerikalı arkadaşım iyice şaşkına döndü.. Kendisine biraz tarihi bilgi verip, Türkiye Türklerinin Orta Asya’dan göç ettiklerini, benim atalarımın karşımdaki insanlar olduğunu söyledim.
Gurbette de olsak yüreğimiz hep Türkiye’de, Anıtkabir’de ve Türk dünyasında atıyor. En büyük hayalim bütün Türkleri bir arada, aynı çatı altında görmek. Bu nedenle buralarda bir Türk görsem hemen tanışıp arkadaşlık kuruyorum. Eşim ve ben burada küçük bir Türk dünyası. Tanıdığımız Uygur, Azeri, Kazak, Irak ve Özbek Türkleri ile bir araya gelip, kendi dilimizde sohbetler ediyor, milli ve dini bayramlarımızı birlikte kutluyoruz. Özellikle Uygur Türkleri ile çok yakından tanışıyoruz.. Uygurların Türklüğe olan düşkünlüklerine, milli kimliklerine olan bağlılıklarına, misafir severliklerine ve sağlam Türk karakterlerine hayran kaldım. Anadolu Alevi gelenekleri ile Uygur gelenekleri arasındaki büyük benzerlikler, bizi onlara daha çok yakınlaştırdı.
Aleviler sadece gelenekleri ile değil, fiziksel görünümleri ile de Uygurlara çok benziyorlar. Erzurum’un, Erzincan’ın, Elazığ’ın, Tunceli’nin, Sivas’ın, Kahramanmaraş’ın ve Çorum’un Alevilerini Uygurlarla yan yana koyarsanız aradaki fiziksel benzerliği çok daha iyi görebilirsiniz: Kan aynı kan, gen aynı gen. Milli birliğimizi güçlendirmemiz için milletimizi bu konularda aydınlatmak, bilgilendirmek zorundayız. Türk kimliğini gelecek nesillere aktarmak istiyorsak, mezhep ayrılıklarını bir kenara bırakıp, bizi biz yapan ortak değerlere tutunmamız gerekli.
Allah yardımcınız olsun.
Ali Polat ”
İşte sağduyunun, işte basiretin sesi.
Mezhep başta olmak üzere her türlü ayrılığı elin oğlu körüklerken bize düşen bu yangına körükle gitmek mi olmalı yoksa var gücümüzle bu fitne ateşini söndürmek için gayret sarf etmek mi? Elbette ki, ikincisi...
Lâkin üzülerek ve ibretle görüyoruz ki, aksi yapılıyor. Bu da yetmiyor. Türkiye içindeki ayrılıkları körüklemek yeterince belâ değilmiş gibi, komşu ülkelerdeki ayrılıkları da körüklemek gibi bir gayret sarf edildiğine şahit oluyor, şaşkınlıktan donup kalıyoruz. Kendi evini seven, komşunun evini yakar mı? Yakarsa, yangın çatısından çerçevesinden kendi evine sıçramaz mı?
Basiret bu kadar mı bağlandı?
Bu ne iştir ey Rabbim?