Binaların suçu ne?
İktidar yanlısı vakıf üniversitelerinin birinin mütevelli heyeti başkanının, "İyi bir üniversite olmak istiyorsanız en az 100 milyar dolar yatırım yapmalı, her öğrenci için en az 5 bin dolar harcamalı" demecini görünce hatırladım;
15 Temmuz'dan sonra Koza-İpek Grubu'nun bütün mal varlıklarıyla birlikte el konulan İpek Üniversitesi'nin akıbeti ne oldu?
Üniversitenin dillere destan kampüsünün kısa bir süreliğine Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'nin kullanımına verildiğini biliyoruz ama şimdi onlardan da alınıp, binaların çeşitli bakanlıklar ve kamu kurumlarına hizmet yahut ek hizmet binası olarak dağıtılması gündemde.
Yazıktır.
***
Hani aldatıldıkları, kandırıldıkları, memleketi şimdi "FETÖ" olduğunu iddia ettikleri yapıyla enseye şaplak samimiyetinde, ortaklaşa yönettikleri günlerdi...
Hıh işte o günlerde kurulmuştu İpek Üniversitesi.
Yeni Şafak'ta sonradan deşifre edildiğine göre, Ankara'nın arazi değeri en yüksek semtlerinden Oran'da, aslen Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'ne tahsisli olan hazine arazisi, 2011 yılında yapılan imar değişikliği ile üniversitesi vakfına satılmış, bu satıştan 1 yıl sonra da bitişiğindeki 43 dönüm hazine arazisi -ayrıca- vakfa tahsis edilmişti.
Velhasıl ihalesiz ve hukuka aykırı biçimde el değiştirdiği söylenen toplam 46 dönümlük arazi üzerinde, -yiğidi öldür hakkını yeme- Türkiye'nin en iddialı üniversite kampüslerinden biri inşa edildi. Daha doğrusu inşa edilmiş. Geçtiğimiz günlerde, ben de bir dostum vesilesiyle haberdar oldum kampüsün niteliklerinden; yok yok! Fakülteler, enstitüler dışında, kafeteryalar, restoranlar, beş yıldızlı -yok yedi yıldızlı mıydı yoksa- otel; SPA Otel, kongre merkezi, sosyal binalar, kulüp merkezleri, insanın çalıştıkça çalışasını getiren bir kütüphane.
Bir şehir efsanesi değilmiş, iç-dış mimarisi, peyzajı, akıllı bina teknolojisi, asansörlerden tuvaletlere, dersliklerden bekleme alanlarına kadar her metrekarede, düşünülmüş olması bile şaşırtıcı gelen detaylar ile sahiden de bugüne kadar sosyal bilimler alanında yapılmış en büyük yatırımlardan biriymiş kapatılan İpek Üniversitesi kampüsü.
Başkentin göbeğinde, hele içini de gerçek bilim adamları ve oraya hakkıyla girmiş öğrencilerle doldurursanız, tam bir akademik vaha...
***
Mevzuyu başta çıtlattım;
Üniversitenin kurucularının "FETÖ"yle irtibatını bulmuş olabilirsiniz; yargı sürecinde kanıtlarsınız, adil bir yargılama neticesinde kim neyi hak ettiyse çeker... İşin bu kısmı ayrı.
Ve fakat; binaların suçu ne?
Dünya çapında denilebilecek bir üniversite kampüsünü, bilmem ne müdürlüğüne, bilmem ne bakanlığına, bilmem ne dairesine tahsis etmek akıl kârı mı?
Dediğim gibi yazıktır. En nihayetinde devlet kayırmasıyla yapılmadı mı o binalar; millî servet değil mi en nihayetinde?
Tamam yine sizin olsun ama hiç değilse ya bir devlet üniversitesine tahsis edin, ya anlaşacağınız bir vakıf üniversitesine kiraya verin de, bir şerrin hayrı da bu milletin evlatlarına dokunsun.
***
Dağdan gelip bağdakini kovuyorlar
-----
Gaziantep'ten Tamer Abuşoğlu yollamış:
"Suriyeliler tarafından kurulan bir şirketle ilgili olarak haber yapan muhabirin Suriyeli işletmeciye 'bünyenizde kaç Türk işçi çalıştırıyorsunuz' sorusunun cevabı Suriye muhiplerine verilmiş en manidar cevaptır:
'Biz yabancı işçi çalıştırmıyoruz.'
Al buradan yak.
Türkler kendi vatanında yabancı olarak isimlendiriliyor. Var mı ötesi? Bu güzellik uykusundan uyanmanız için başınıza daha nelerin gelmesini bekliyorsunuz?"
***
Aynı tepkiyi bekliyoruz
--------
Sayın Cumhurbaşkanı,
Daily Sabah'ı meclislerine sokmayan Avrupalılara, "millî ve yerli gazetemiz"e uyguladıkları ambargodan dolayı gösterdiğiniz tepkinin aynısını, "millî ve yerli" olmak konusunda emsallerine her anlamda tur bindiren YENİÇAĞ'a ambargo uygulayan THY ile Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık medya toplantılarını organize eden personele de göstermenizi diliyorum!
***
GÜNÜN SANATÇISI
------
İzmir Marşı'nı, Şahin Bey'den Kara Fatma'ya, Sütçü İmam'dan Yenibahçeli Şükrü'ye, Eyüp Bey'den Mustafa İzzet'e, Yahya Kaptan'dan Ali Çetinkaya'ya, Halime Çavuş'tan Gördesli Makbule'ye ve daha nice Kuvayı Milliye kahramanına selamla taçlandıran Haluk Levent...
Hem kendisi küllerinden doğdu; hem birkaç gün içinde milyonlarca insanın küllerinden doğup, umuda sımsıkı tutunmasına vesile oldu...
Alkışlıyorum.