‘Beyniniz sünger, vicdanınız Soma kömürü’
Sayın Adnan İslamoğulları’nın son yazısı hoş değildi!.. “12’si de aynı kaba...” başlığıyla kaleme aldığı yazıda “Diliniz kaba, vicdanınız taş” kampanyasına çatmış... ‘Havuz çocukları’nın bu anlamlı organizasyonuna çamur atmış...
Oysa ben gıpta ettim!.. İmrendim!.. Keşke dedim kendime “Bizim de bunlardakine benzer bir siyasî efendimiz olsaydı da, neyi yazacağımızı, ne başlık atacağımızı söyleseydi... Biz de sınırlı sayıdaki beyin hücrelerimizi harcamak zorunda kalmasaydık” diye iç geçirdim!..
Herifler resmen beyin hücresi tasarrufu yapıyorlar!.. Alayının yerine birisi düşünüyor, onlara da düşünülenin altına imza atmak kalıyor!.. Üstelik bu yapılanın adı da gazetecilik oluyor!..
Şimdi birisi olsaydı da yalanımızı ortaya çıkaranlar için bize bugün grup hâlinde şu başlığı atın emrini verseydi fena mı olurdu: “Beyniniz sünger, vicdanınız Soma kömürü!..” Tabii ‘kaba’ ve ‘taş’taki gibi ironi uymamış olabilir... Olsun, uysa da olur, uymasa da... Netice mezhep geniş, hem de çok geniş!..
***
Elalemin patronlarına bak... Başlığı da söylüyorlar, içeriği de!.. Gözleri fıldır fıldır, ‘hatalı’ altyazıyı bile kaçırmayıp, naklen müdahale ediyor, ‘alo’ destanları yazıyorlar!.. Kendilerini gazete patronu zannedenleri telefonlarda canlı canlı ağlatıyorlar!..
Böyle efendi olunca ‘mutlu ve ayrıcalıklı köleler’e sadece yağcılık kalıyor... Kimisi “Efendim bir filminizi çeksek, on numara olur, tarihe geçersiniz” diye uçuyor, diğeri “Sizin karşınızda gazetecilik zor, bizim hayal ettiğimizi siz çoktan yapmış oluyorsunuz” diyerek Nirvana’ya ulaşıyor!..
Biz ise yırtınıp duralım... Sağ lob ayrı çalışsın, sol lob ayrı... Nöronlar koştursun dursun... Kaydedebiliyorsa temporal loblar bilgi depolasın... Limbik sistem tepki versin vs... Bu kadar zahmetli işten sonra bir şey çıkarabiliyorsan eğer, onu da yazı da diye okuyuculara pazarla...
Halbuki bunlarda her şey beleş... Paran bitince ararsın kamu bankasını “Gönder parayı” dersin... Konu sıkıntısı çekmezsin... Tutuştururlar eline, ister yaz, ister televizyonda konuş... Efendin zaman içinde kıvırırsa sen de kıvırırsın, hiçbir şey olmuyor!.. Utanma ve yüz kızarma gibi kavramlarının yeni düzende yeri yok!.. Bu türden biyolojik ve psikolojik sonuçlar, yaşadığımız ‘on numara motor yağı’ evriminin yanından hiçbir şey ifade etmiyor!.. Önemli olan ‘büyük motor’a yağ yetiştirmek!..
***
1900’lerin başında komünist önderlerin Haliç tersanelerindeki işçileri örgütlemeleri hakkında ne hikâyeler yazılmıştı... Abartmanın pik noktasına göre, işçileri örgütlemek için tersaneye yüzen yoldaşlar yunus balığı postuna girerek yüzerlermiş!.. Böylece zaptiyeler çakmazmış!..
O dönem böyle yalanlar söyleniyordu... Şimdi de “Câmide içki içtiler... Yarı çıplak, siyah deri ceketli Vandallar vs”... Teknoloji yüzyıl içinde ne kadar değişse de seviye aynı!.. ‘Havuz çocukları’nın ‘iştirakiyun’dan en büyük farkı ‘şahsî menfaatleri’ne olan düşkünlükleri... Kendilerince doğruyu yapıyorlar, ‘yaz’ denileni yazıyorlar...
Bu saatten sonra o Vandalların gerçek olup olmaması çok da önemli değil!.. Söz ağızdan çıkmış bir kere.. Ne diyecekler? Attila İlhan’ın “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular” dizesine gönderme yapar gibi “Ne Vandallarla korkuttum zaten yoktular” mı desinler?
***
Adnan Bey’inki resmen haset!.. Oysa bize düşen ’Nazar etme ne olur, çalış senin de olur’ düsturuna uygun hareket etmek!.. Neyi nasıl yazacağımızı tembihleyen, yanlışımıza anında müdahale eden, başlığımızı belirleyen, mümkünse ayrı yazılan ‘de’ ve ‘da’ya bile karışan, gazeteciliğimizi ‘fahri’ye çeviren bir efendi bulmak!..
Hem unutmamak lâzım; beyni sünger olmak, dili kaba olmaktan iyidir!.. Çok amaçlı kullanılabilir... Arada bir çıkarır, bulaşık süngeri olarak değerlendirirsin!.. Pislik varsa aklarsın, paklarsın!.. Zaten bunun için varsın!..