Beşir Atalay ister beğensin, ister beğenmesin!
Olacağı buydu!.. Artık sınır kalmayınca Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı Kürtlere bir teröristten önder tayin etti!.. Böyle bir hamle veya ‘dil sürçmesi’ ancak Beşir Atalay’dan beklenirdi ve öyle de oldu...
Çok uğraşılmıştı Milli Eğitim Bakanı olması için... AKP hükûmetinin ilk yıllarından itibaren iki kere teşebbüs edildi... Ama ikisinde de Köşk’ün vetosunu yedi, Milli Eğitim ona bırakılmadı... Ardından İçişleri Bakanlığı’na getirildi... KCK onun döneminde palazlanmaya başlamasına rağmen, daha sonra ancak İdris Naim Şahin döneminde şahit olacağımız KCK operasyonlarını ne hikmetse göremedik... Şahin değiştirildiğinde BDP’lilerin attığı sevinç nârâlarını duyunca Beşir Atalay’ın nasıl bir ‘kıymet’e sahip olduğu bir kere daha anlaşılmıştı...
PKK, tıpkı Taşnak gibi önce Osmanlı Devleti’ni isyana katılmak istemeyen sadık Ermenileri katletti... Bunların içinde belediye başkanları, papazlar, avukatlar, iş adamları, tüccarlar vardı... Devletin içine girdiği büyük savaş dolayısıyla, yüzyıllardır problemsiz yaşayan Ermeni vatandaşlarını bu terör örgütüne karşı koruyacak gücü ve önceliği kalmamış gibiydi... Osmanlı Devleti’ni yıkmak isteyenlerin açtıkları cephelere isyancıları ekleme arzusu Taşnak’ı desteklenmesi gereken ‘gözde teşkilat’yapmıştı... Taşnak bu güçle, özellikle Doğu Anadolu’yu kan gölüne çevirmeye başladı...
Önce Ermenilere vurdu, tıpkı PKK’nın önce Kürtlere vurması gibi... Pınarcık, İkiyaka, Çevrimli’de ve onlarcasında kanıyla toprağı sulayanlar Kürt bebekleriydi... Kürtler şiddetle sindirilmeli, korkutularak PKK cephesine çekilmeye zorlanmalıydı... Saatler sonra ulaşılabilen mezralar PKK’nın güç gösterisinin gerçekleştiği katliam alanlarına dönüştükçe örgütün amaçları gerçekleşmeye başladı... Bir yandan bu katliamların devlet güçlerince yapıldığı propaganda edilirken, diğer yandan Kürt’ün kanı, yine Kürtler adına ortaya çıktığı öne sürülen Stalinist bir örgüt tarafından akıtılmaya devam etti...
Hükûmetler değişse de bölücü terörle mücadelede bir ‘devlet politikası’ küçük farklarla korundu... Bu politika, güvenliği esas alan politikaydı... Ta ki AKP iktidarına kadar... AKP iktidarı, bugüne kadar uygulanan politikaların başarısız olduğunu, kanı durdurmaya yetmediğini, terörle mücadeleye harcanan paranın ülkeyi zarara soktuğunu iddia ederek, ‘teslimiyet’i toplumca kabul edilebilir bir dille itiraf eden politikalara yöneldi... Bunu yaparken, devletten, bayraktan, tek milletten taviz vermeyeceğini fonda kullanmayı ihmal etmedi...
Halkı ürkütmeden, kıvama geldikçe psikolojik eşikleri kıra kıra ülke bugünlere getirildi... Ve bugün gelinen noktada bir ‘Kürt katili’Kürtlerin önderi ilan edildi... Üstelik kafamıza çakıla çakıla, ‘ister beğenin, ister beğenmeyin’ denilerek!.. Bunu yapan Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı!.. Açılımın mimarlarından Beşir Atalay, tıpkı Bekir Bozdağ gibi bir Kürt... Geçelim her şeyi, bir Kürt neden kendisiyle aynı etnik topluluktan olanların çoluk çocuk demeden kanına girmiş olanı ‘önder’ tayin eder de, kanı akan Kürt’ün hukukunu umursamaz? Var sayalım ki Apo da Kürt; o Kürt’ün hatırı, mezralarda, şehirlerde, okullarda, dershanelerin önünde kırılan diğer Kürt çocuklarından neden daha önemli?
Bin yıldır bu toprakları her türlü husûmete karşı Türk’ün ve İslâm’ın kılan bu milletin dualı olduğunu ve mânevî kudretle ayakta durduğunu, bu millete ihanet eden ve tuzak kuranların en zayıf göründüğümüz zamanda bile mağlup olduklarını biliyoruz... Bu ne ilk kışımız, ne de son... Bölücü bir katile önce ‘mânevî pâye’ ardından da ‘maddî pâye’ vermeyi düşünenler de yenilecekler ve bu sahneyi terk edecekler...
Durumu farklı olsa da Zafer Çağlayan niye ibret olmadı acaba? Ne demişti; “Yıllarca Kürtlüğümü gizledim”!.. Oysa o gizlememişti ki, onu kendinden ayırmayan bir millet bunu mesele yapmamıştı o kadar... O ise çok zengin bir sanayicilik dönemini oda başkanlığıyla taçlandırmış, ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanlığına yükselmişti... Ama sözlerine bakınca ‘sanki bir kriptoydu da, millet bilmiyordu’havasındaydı... Yıllar sonra fırsatı yakaladığını düşünerek içindeki kompleksi kustu... Ona karşı hiçbir ayrımcılık yapmayan bu millet bu muameleyi hak etmemişti... O kadar mal, mülk ve makamın temizleyemeyeceği bir akıbete, ‘makamla ve çocukla imtihan’a sürüklendi sonunda...
‘Dualı millet’ten kastım bu... Beşir Atalay ister beğensin, ister beğenmesin!..