Berlin'de niye toplanmışlardı?!
Hâdiseler saat başı birbirinin önüne geçiyor. Berlin'de, 12 ülkenin temsilcileri oturdular, birbirlerini kolladılar, sonunda ev sahibi olarak Merkel ve BM Başkanı olarak Guterres kameraların karşısında nasıl bir anlaşmaya vardıklarını açıkladılar.
Trablus Hükûmeti resmî hükûmet; BM nezdinde tanınan hükûmet. Toplantıda ne olması gerekirdi? "Hafter sen kimin uşağısın? BM'nin tanıdığı bir hükûmete isyan bayrağını açtın. BM olarak sana haddini bildireceğiz." demeleri gerekmez miydi?
Ama işin içinde Türkiye var... Türkiye'nin deniz antlaşması var, Türkiye'nin orada askeri var, gayrinizamî grupları var; artık bir ağırlığı var.
Berlin'de, Türkiye varsa, Hafter'in meşruiyeti için kapı aralanmalı ve hatta sonuna kadar açılmalıdır, denebilecek kararlar alındı.
Burada yazdım... Berlin'de, Alman birliğinin kurucusu, Otto von Bismarck'ın öncülüğünde, 1884-1885'te dünya siyasetinde o kadar ağırlığı olmayan kıta ötesi ABD bile çağırılarak Batı Afrika'nın bölünmesi temrinleri yapılmıştı. Merkez çalışma Kongo üzerineydi, zamanımızın Berlin toplantısında Kongo da yer aldı.
Öyle bir karar ki, silah ambargosu getirdiler ve dış müdahaleye karşı madde koydular. Bunların tamamı Türkiye'ye karşı. Türkiye'nin Libya ile sınırı yok. Dümdüz çöle çizili sınırın bir ucundan kimseye görünmeden giremiyor. Ama Hafter'in destekçileri dümdüz sınırı aşıp girebiliyor.
Meşru hükûmet çepeçevre... Aşiretler Hafter'in emrinde istediği zaman vanaları kapatıyor ve petrol sevkiyatını engelliyor.
Türkiye muhakkak mı desem inşallah mı desem bilemedim, Libya'da planlamasını sağlam yapmıştır. Asıl MİT'in rolü büyük.
Biliyor musunuz Mehmet Âkif, İttihat ve Terakkî Cemiyeti/Fırkası'nda faaliyet göstermiştir. Enver Paşa'nın kurduğu Teşkilât-ı Mahsusa'da Kuşçubaşı Eşref'in delaletiyle Almanya'da birtakım teşebbüsleri olmuştur. Sonra Necid çöllerinde Türkiye tarafındaki İbn Reşid ile İngilizlerin elinde oyuncak olan Şerif Hüseyin arasında bir yol bulmak için öyle ter dökmüştür ki toplasan ummanı kabartır!
Birinci Dünya Savaşı sürerken Arabistan yarımadasındaki bölüşme çatışmaları; bugünkü Libya'nın vaziyetini andırdığını söyleyebiliriz. Herkes aşiretler üzerinden mevzi kazanmaya çalışıyordu.
Hafter'in 160 kişilik meclisinde 38 aşiret lideri yer alıyor. Kaçı toplanabiliyor bilmiyorum ama Hafter'in ardındaki güçlerin bu aşiretlere vaatlerde bulundukları belli. Türkiye'de, MİT vasıtasıyla 41 aşirete ulaşmış görünüyor.
Bakıyorsunuz, bazı aşiretler petrol vanalarını kapatıveriyor. Hafter bu kadar imkân yakalamışken son fiskeyi vurmak isteyecektir; bunu da aşiretlerin üzerine yıkacaktır. Ben yapmadım onlar yaptı, diyecektir.
Türkiye'nin meşru hükûmet yanına çektiği düşünülen aşiretlerin cirmi nedir bilmiyoruz. Bu işler gizi kapaklı yürütüldüğü için alınan mesafenin enini de boyunu da ölçemiyoruz.
Neresinden bakarsanız bakın Libya, bizim için Suriye kadar hayatî.
Madem Hükûmet MİT'e, Teşkilât-ı Mahsusa gibi bir misyon yükledi, faaliyet alanını genişletti, bir teklifim Şekîb Arslan'ın çok iyi incelenmesi ve hususiyetle Araplara hitap eden kitaplarının neşrinin yapılmasıdır. Türkçesini bulup okumak kolay. Arap coğrafyasına Arapçası dağıtılmalı asıl.(Şekîb Arslan kim mi? Sonra konuşuruz.)