Benim hiç inanasım yok. Hani nerede?

Hani hep camilerde…

Meydanlarda…

Toplantılarda…

Karşısındakine söyleyecek sözü olmayıp da kader diye geçiştiriliyor ya…

*

Niye diye soruyorsun?

“Beterin beteri var” diyorlar.

Adam beterin en beterini yaşamış…

Anasını kaybetmiş…

Kardeşini kaybetmiş…

Kendisinin yarısı maden göçüğü altında…

Deprem göçüğü altında kalmış, hayatları tarumar olmuş, kader diyeceğiz ona…

*

Adam kumdan çalmış.

Demirden çalmış…

Betondan çalmış, bina tepesine yıkılmış kader mi diyeceğiz?

“Beterin beteri var hâline şükret dostum!” mu diyeceğiz?

*

Diyoruz valla!

Onu da diyoruz.

Sonra da:

“Güzel günler görecek Türkiye, aydınlık günler görecek” de diyor muhteremler.

Benim hiç inanasım yok.

Hani nerede o günler?

Yıllardır dillerine pelesenk etmişlerdi ya, ne aydınlığı kaldı memleketin ne de güzel günleri.

Biz hep dünlerdeyiz…

Dünlerle bugünler arasında avunmalardayız.

Bir de hizmet aşkı dillerinde…

Yine, ağalar…

Beyler…

Efendiler, yaptıklarıyla övünürlerken, mutlaka işin içine aşkı karıştıracaklar.

Yaşamın her noktasında…

Her anında, orta yerde güzel bir şeyler varsa, mutlaka onun içinde aşk vardır.

*

Çünkü güzel demek aşk demek… aşk demek güzel demek.

Aşkın içinden güzeli çıkar geriye aşk kalmaz, güzelin içinden aşkı çıkar bu sefer de geriye güzel kalmaz.

*

Onun için şöyle bir memleketime bakıyorum…

Ağalarımız…

Efendilerimiz…

Beylerimiz aşk ile çalıştıklarını söylüyorlar ya, ben memleketimin hâline baktığımda biliniz ki aşk ile çalıştıklarını söyleyenler doğru söylemiyorlar.

Bizde ne aşka ne de güzele dair hiçbir şey kalmamış.

Eğer işi hizmet etmek olanların yüreğinde hizmete bir nebze aşk katılmış olsaydı, memleket bu hâle mi gelirdi?

Bence gelmezdi.

Oysa ben biliyorum ki hizmet ‘Aşk’ ile başlar.

İşin içinde söz konusu ‘Aşk’ olunca da millet bu kadar perişan olmaz.

Sonuçta “Yaşasın hizmet aşkıyla dolu olanlar.” diyeceğim ya, diyemiyorum.

Yurdum insanı inanılmaz moralsiz.

*

Anladım ki memleketi yönetenler, ne aşk ile çalışıyor ne gönüllerine girebiliyor yurdum insanının.

Ve şimdi de geldim zurnanın zırt deliğine…

Biliyor musunuz, ben siyaseti bir türlü anlayamadım.

Çok mu aptalım!...

Ya da siyasiler gerçekten çok mu akıllı insanlar.

Çünkü onlara gıpta etmeye başladım.

Bir şey yapmadıkları hâlde biz onları baş tacı ediyoruz.

Etmiyor muyuz?

Haksız mıyım Allah aşkına?

Milletini pazar artıklarına muhtaç edenler, nasıl baş tacı olur, işte tam olarak onu anlayamadım vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları