Beni bekleme kaptan...
Çok yorgunum;
Beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Çınarlı kubbeli mavi bir liman
Beni o limana çıkaramazsın
Çok yorgunum;
Beni bekleme kaptan.H
Mesleğinin birinci ayını doldurmadan şehit olan ve fakat bir yılı doldurmadığı, memuriyette asaleti tasdik olunmadığı için şehit sayılmayan -ailesi ne memuriyetinden ne şehadetinden dolayı hiçbir “hak”ka layık görülmeyip, vatana evlat feda etmenin karşılığında kaderine terk edilen- Hüseyinlerin ölüp de;
Özlük haklarını kazanmaları için iki yıl millete hizmet etmeleri, menfaatlerimiz için cansiperane mücadele etmeleri, hakkımızı çiğnetmemek üzere canlarını dişlerine takmaları gerektiği halde;
İki “beach-party” arasına bir şehit cenazesinde kara gözlüklerle “acı içindeyiz” pozu sıkıştırıp, sonra da kendilerini kızgın yüreklerden serin sulara atarak geçirdikleri yaz tatilinden ötürü bir ömür sürecek kıyakların peşine düşen,
Seçilmelerinin ikinci ayında hak etmedikleri “hakları” elde edebilecekleri katakulliler tasarlayanların “yaşadığı” bir ülkede nefes alıyorum!
Hava ağır...
Boğucu...
Zehir gibi; yakıp kavuruyor içimi...
Hava;
Taşınmaz veballer yüklüyor omuzlarıma;
“Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı”yım ve “vatandaş” olmaktan kaynaklanan sorumluluklarım var ya!
Hesap sormak gibi mesela...
Madem Hüseyin “erken öldü” diye ele güne muhtaç edeceksiniz geride bıraktıklarını; yaşatsaydınız o zaman diyorum; erkenden ölmeseydi...
“Kader” diyorlar...
Allah’ın biçtiği ömür o kadarmış!
Takdir Allah’tan ama ya “kul”una görev kıldığı tedbir?
Aldın mı?
Yok.
“Cevheri asli”si şüphelilerin gafletlerinin, dalaletlerinin, ihanetlerinin, “hep bana-tek bana” cılıklarının faturasını, damarlarında asil Türk kanı dolaştığı son nefeslerine kadar kanıtlayan, pırıl pırıl, yiğit, mert, insan olanın dokunmaya kıyamayacağı evlatları ödüyor bu milletin!
Çok yorgunum;
Beni bekleme kaptan...
Beni o limana çıkaramazsın;
Hem baksana, orada “deniz feneri” var!
* Nazım Hikmet Ran’ın Mavi Liman şiiri