Ben "bacılık" müessesesi iflas etti diye biliyorum!
Hukuk, hak, adalet, insan hakları, masumiyet karinesi vs. kapsamında olanların hiçbirine itirazım yok; ama Eskişehir merkezli "FETÖ- Paralel Devlet Yapılanması- PDY" iddialarına dayanarak yapılan operasyonundaki "kelepçeli gözaltı"lara tepkilerin çıkış noktası "başörtülü bacım" olunca, "orada bir duracaksın" demek gerekiyor bunu yapanlara.
Yasalar nazarında "suçlu" yahut "masum" olarak tescillenir "kimliğiniz"; "şüpheli" olarak, "zanlı" olarak, "sanık" olarak, "hükümlü" olarak...
Her dinden, her etnik kökenden, her milletten "suçlu" çıkabileceği gibi, hiçbir din, hiçbir etnik köken, hiçbir uyruk da "masumiyet delili" sayılamaz bir başına.
Ha, "kadın" söz konusu olunca -şahsen karşı olsam da toplumsal fıtratımızda var- pozitif ayrımcılık bekleniyor olabilir vs... E ama sinir ucu bu duyguysa, o zaman da şu sorular cevap bekliyor haliyle vicdanlarımızda:
Sevgi Erenerol -bir gayrimüslim olmakla birlikte- kadın değil miydi?
Türkan Saylan -endişeli laik olmakla birlikte- kadın değil miydi?
Mahremine asgari saygı bile çok görülen Güler Kömürcü neydi; egemen durumdaki bir kesim için "perdesiz ev gibi" varsayıldığı için mi "kadınlığı" es geçildi?
Ya Müyesser Yıldız? -Asker olmakla birlikte- kadın değil miydi Berna Dönmez? Hakim Albay Tülay Delibaş?
Buraya kadar saydıklarım artık "kamuya mal olanlar"; ya odalarına kameralar yerleştirilen kız çocukları, aşağılık iftiralarla yuvaları yıkılan "eş"ler?
Siz o kadınların uğradığı zulme "müstahak" mesafesinde durdunuz, bin beteri de "sizin kadınlarınıza müstahak" demiyorum. Demem. Ama şunu gönül rahatlığı içinde söylüyorum:
"Bacılık" müessesi iflas etti -sayenizde-!
Yani öyle "Benim başı kapalı bacılarıma, hiçbir Yezit, hiçbir Haccac böyle bir zulmü reva görmedi" filanla yürürseniz bu meseleye;
Bir Sema Özenalp çıkar vebalinin altında kalırsınız... Bir Samiye Özenalp çıkar ahının altında kalırsınız; anadır tutar... Bir Sevgi Çakmak çıkar, çektiklerini haykırdığında... Bir Gökçen (Tatar) çıkar;
İyisi mi susun da çıkmasın!
Bu katledilmiş ömürlerin her biri aslen birer "emin misiniz" sorusudur aslında her türlü mağduriyeti kendinizden başlatmanıza...
Geçenlerde, Ümraniye Davası sanıklarından Avukat Levent Temiz sosyal medya hesabında bir gazete kupürü paylaştı. 2 Haziran1998 tarihli... Zaman gazetesinde yayınlanmış bir haber... Başlığı:
Dehşet senaryoları.
ABD'li düşünce kuruluşlarınca tartışılan bir "senaryo"yu aktarıyor haber. Buna göre "Türkiye'nin toplumsal fay hattı sayılan Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Kayseri ve Çorum'da bir Cuma namazında camilerde bombalar patlaması üzerine çıkan karışıklıklar" üzerine inşa edilen senaryoda şu öngörülüyor:
- Camilerin bombalanmasından sonra halk, kaymakamlık-valilik gibi devlet dairelerine yürüyor...
- Polis halkın önüne geçemeyince askeri birlikler devreye giriyor...
-Alevi-Sünni ve laik-anti laik çatışmaları iç içe gerçekleşiyor...
- Polisin çoğunluğu Sünni tarafa geçiyor orduda çözülmeler oluyor, polisle asker çatışıyor...
- Büyük kitleler orduya karşı tavır alıyor...
- Bazı cemaat liderleri, toplulukları kontrol etmeyi başaramıyor ve yurt dışına kaçıyor...
- Suikastlar oluyor...
Bu "öngörüler" doğrultusunda ABD'nin "Amerikan ulusal çıkarları"na en uygun bulduğu formül;
Ordunun Amerikan çizgisine çekilmesi!
Bu kadar çabuk unutmayın... Daha birkaç yıl önce, ordunun Amerikan çizgisine çekilmesi kumpasının hem yasama, hem yürütme, hem yargı; hadi Polyanna olalım hiçbiri değilse şakşak tayfası değil miydi bugün "kelepçe"ye isyan edenler...
Ve yine bu tayfa değil miydi "sarı boyalı, küt saçlı asker eşi" olmaktan dolayı yüzlerce kadına "müebbetle yargılanan eşlerine" ağlama hakkını bile çok görenler!
Dedim ya, spor salonundan bozma bir mahkeme salonunun önünde ciğerleri söküle söküle feryat eden, ayılan bayılan kadınlar için "kendilerini acındırmak için makyajsız geldiler" yorumu yapılabildiği gün bu ülkede "bacılık" müessesesi iflas etti...