Bekçi Babalar geri geliyor
İstanbul’da, eski “Bekçiler”, “Aile Polisi” adı altında geri döneceklermiş. Gerçi, habere göre “Aile Polisi” teşkilatı ve uygulama yöntemi eski bekçilerden farklı ama, herhalde faydalı olacak! Zira anladığım kadarıyla, bu “Aile Polisleri” mahallelerin sorunlarıyla ilgileneceklermiş! Eski Bekçiler de ailelere yakın olurlardı. Ben Emirgân’da, oradaki karakola bağlı “Bekçilerin” asıl görevlerini yapmaktan başka, ailelere ne kadar yardımcı olduklarını bilirim!
Eski Bekçilik neden kaldırılmıştır, hiç anlamadım. Çoğu semt karakollarının kaldırılmasını ve hele başarılı motosikletli “Yunusların” -hâlâ mevcutlarsa- neden gözden çıkarıldığını da anlamış değilim. Her halde, bir
sebebi hikmeti vardır...
Eski Bekçiler
“Bekçilik”, kökleri düzenli polis teşkilatından da eski bir kolluk örgütü idi. Nasıl örgütlenir, ücretler nereden ödenirdi? Bilemiyorum. Eski Bekçiler, bildiğim kadarıyla, düzgün kılıkları olmayan, ellerinde fenerler ve “ben buradayım” anlamında kaldırımlara vurdukları asalar, geceleri sokakları dolaşırlarmış. Eski Bekçiler, mahallenin asayişini korumaktan başka, zaman zaman aşırıya kaçarak “mahallenin namusuna” da bekçilik eder, şüpheli evlere baskın
düzenlerlermiş!
“Bekçi Babalar” yangınlara karşı da uyanıktılar ve İtfaiye Teşkilatı kurulmadan önceki “Tulumbacılara” yangınları haber verirlerdi.
Son zamanlarda kahverengi üniformaları ve bellerindeki tabancalarıyla gerçekten ve özellikle geceleri, polise yardımcı olurlardı. Gece çaldıkları düdükler; hırsızlara, uğursuzlara uyarı olur, mahalle sakinlerine güven ve huzur verirdi. Sonraları karakollarda, çay kahve ocakları işletir ve getir götür işlerine bakar oldular...
Tulumbacılar
İtfaiye Teşkilatı kurulmadan önce, her semtte “Tulumbacı Teşkilatları” vardı. Bunlar, bekçilerin “Yangın vaaar... Yangın vaaar...” uyarısı üzerine, taşıdıkları el tulumbalarıyla yangına koşar, alevlere su sıkarlardı! Genellikle her semtin “tulumbacıları” amatörlerdi. Çoğu iyi aile çocuklarıydı... Ücret almazlar ve bu işi spor için yapar, yangın yerine önce erişmek için yarışırlardı. Her semtin, ayrı renkte fanilaları vardı!
“Türk Lokumuna” , “Turkish Delight” denir. Ama AB hükmüne göre artık “Yunan Delight” denecek. Yılların “Türk Kahvesini” de “Yunan Kahvesi” yapmışlardı... Sıra “Türk Hamamında!” Türkler lokumlarına “Rahat Lokum” da derler.. Dostum Şiar Yalçın bunun “Rahat Lokumdan” galat olduğunu söyledi.. Boğazı “rahatlatığı” için...
Karagöz kolleksiyonundan
27 MayIs 1931
Avrupa Birliği’ni temsil eden kadın hasta yatağında... İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman başına toplanmışlar. Karagöz sesleniyor: “Hey diplomat efendiler; siyaset dedikodularını bırakın... Şu hastanın derdine çare arayın, günden güne fenalaşıyor... Sonra karışmam ha!”
Sayfanın altında bir haber var: İsmet Paşa sayesinde satın alınan son sistem Kocatepe ve Adatepe muhripleri geliyor. (Kocatepe Muhribini hatırladınız mı?)
Bir FIkra
Unutulmaz komedi sanatçısı Muammer Karaca’nın
bir skeçinden:
O zaman tramvaylar, devlet şirketi idiler..Yolculardan biri biletçiyle münakaşaya tutuşmuş. Biletçi “Sen bana hakaret edemezsin. Ben hükûmet memuruyum” deyince adam; “Senin de, hükûmetinin de...” diye küfürleri basmış! Tutup, karakola götürmüşler. Eski tip karakol amiri komiser, “Ulan sen hükümete nasıl küfredersin?” deyince, adam yelkenleri suya indirip; “Komiser bey, vallahi ben bizim hukûmete sövmedim, Rus hükûmetine sövdüm” deyince komiser; “Ulan ben kırk yıllık polisim. Hangi hükûmete sövüleceğini bana mı öğreteceksin.” diye patlamış...
ÖZDEYİŞ
Politika, mümkün olanı yapmak sanatı değildir. Felaketle, hazmedememek arasında seçim yapmak sanatıdır. Politikacının en işine yarayan şey, hafıza kaybıdır.
*John Kenneth Gailbraith