Bayramın hüzün yanı...
"Bayram etmek" deyimi, sevinmeyi, mutlanmayı ifade eder. Mehmet Âkif de bu özelliği ile algılar ve bayramda dünyanın, duyguların dolu dolu olup başkalaşacağını şöyle dillendirir:
"Âfak bütün hande, cihân başka cihândır,
Bayram ne kadar hoş, ne şerâretli zamandır"
Akif tekil bakmış, bayramlar hep bu özelliği ile yer almazlar insan yaşamında. Hüzündür de bayramlar, acıdır da...
Bu hüzün ve acı şiirlere de yansımıştır. Şiire yansıyınca da, daha derinden etkiler olmuştur yaslı yaslı evinde bayram yapanları, hisli hisli mahpus damında açık görüş bekleyenleri, açık görüş sonrasında gözlerinden yaş boşalanları, bayramda sılaya varamayanları, huzurevinde bekledikleri gelmeyenleri...
Ben, bütün bunları mensur şiir tazında yazmış, 2008 yılında yayımlanan "Cennetin Kütüphanesi" adlı kitabıma da almıştım. Önce o yazdıklarımdan bir bölümü paylaşacağım:
"Fıtra gram, zekât tutam, yetimin boynu bükük, yoksulun avurdu çökük; yaramdır; bayram bana haramdır.
Yas bayramı, kara bayram da bayramdır, karaları bayramdır.
Bayramdır; hapishanelerde ispatlanan, huzurevlerinde çürütülen kuramdır.
Geçmiş ve sıla özlemi buram buramdır, bayramdır bu, kimine gamdır. Ötelerde bir hatıra adamdır, babamdır, hayali bile bayramdır. Kabirler ki, fatihalarla vardığımız makamdır.
Bayramlaşmalar vardır ki bayraklaşmalarla ikiz. Bayramı bayraklaştırıp bayrakta bayramlar görmek, benim dâvâmdır."
Bayram yemeklerine isteriz ki hep birlikte oturalım, biri olmadı mı, hele de ölmüşse bu olmayan, zehir olur. Cahit Sıtkı Tarancı bunu ne güzel dile getirmiş:
"Korkarım felekte bir gün/Bir bayram yemeğinde/Anam, babam gibi kardeşlerim de/En güzel dalgınlığında ömrün/Beni gurbette sanıp/Keşke gelseydi bu bayram/Diyecekler
Ve birdenbire yürekler/Aynı acıyla yanıp/Hepsinin gözleri yaşaracak./Öldüğümü hatırlayarak."
Çocukluk günlerindeki bayramların nostaljisi de hüzünlendirir insanı, işte Yahya Akengin'in dizeleri:
"Kayıp arayanlara bendeki adres/Gülücükler açan çocuk yüzleri/Kalbe atılan ilk barış, ilk nakış/Şeker toplayan ellerin zaferi
Yıldızlar ve çiçekler kadar sayısız/Müjdeler içinde yer ve gök uzanır/Biraz göremediğimiz, biraz paylaşamadığımız/Bayramlara gönül gözümüzle uyandır/Bizi rabbimiz çocuklarca sevindir."
"Masallar, Bayramlar ve Çocuklar" adlı şiirinde Beşir Ayvazoğlu da aynı izlekten gidiyor ve bir Horoz Şekeri'nin renklerine boyamak istiyor o çocukluk bayramlarını:
"Öyle bir masal anlatsam ki size/Birden silkinip çocuk olsanız/Gökyüzünü bayramlık diye biçsem/Koysam yıldızları ceplerinize/Güzel evlerden gül kokan sokaklara/Dökülseniz şen şatır/Bütün sokaklar sizin/Yine seslerinizle dolsa baştanbaşa/Sonra dağ taş boyansa renklerine/Horoz şekerlerinin."
Gurbet Bayramları şiirinde Ozan Arif, bayram feryadı eder adeta:
"Hayal meyal köyüm gelir gözüme/Mübarek gün ateş düzer özüme/Dertlerimi dert ortağı sazıma/Diye diye usandım ben bıktım ben.
Bayramlarda seni aziz vatanım/Daha başka türlü arzular canım/Heyhat... Hasret benim bayram mintanım/Giye giye usandım ben bıktım ben."
Abdurrahim Karakoç'tan bir dörtlükle bitirelim, canın cananı bulduğu, hüzünsüz bayramlar dileyelim cümleye:
"Bayram demek takvimdeki yazı mı?/Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?/Açıp yüreğimi, yumup gözümü/Özüne girdiğim bayramlar hani?"