Bayram tebessümü...
Çok katmanlı kayaçlar gibi, sanki milyonlarca yıldır yaşamış gibiyim.. çok damarlı, çok budaklı, çok dallı, çok yapraklı ağaçlar gibi gölgeli, bir testereye boynumu uzatmış düşmek için bekler gibiyim.. çağlara yenik düşmüş antik şehirler gibi, üzerimde arkeolog spatulalarıyla delik deşik edilir gibiyim.. her yaşta yaşsız gibi, gâh ilk adımımı atıyorum, gâh bir hastanenin âcil telâşeleri arasında "haydi son kez" diyerek elektro şok yapan doktorun sesini duyuyorum.. yarım asrı ölümün ayaklarının dibine devirmiş ömrümde daha ilk kelimeyi sökmeye çalışan çocuk gibi, bâzen ise bitmek tükenmek bilmeyen kelimeler gibiyim.. korku nedir bilmezken, babasının elini bir ân kaçırmış bir çocuğun büyümüş gözlerindeki kaybolma korkusu gibiyim.. yalan nedir tanımazken, bilmezken, tekellüm ve telâffuz etmezken, kılıçtan keskin bir yalan giyotininin altında ince boynumun gözlerimin önüne düşmesini bekler gibiyim...
Cümleyi nihâyete erdiren nokta gibiyim, yan yana dizilmiş ama üçüncü noktayı koyamamışken hiçbir zaman, cümleme âgâh olmuş ve cümlemi tashihe kıyamayan bir müstensihin vicdânı gibiyim.. bâzen de mütevehhim bir müstensih elinde yanlış tashih edilmiş ve kelimelerim toz duman, cümlelerim toz ile gümân, sayfalarım toz ile âmân, okunmaz hâle getirilmiş kitap gibiyim.. hızardan geçirilirken bile bedeli üstlenilmiş bir gerçeği susmaya ve tebessüm etmeğe yeminli gibi, suskunluğun varacağı menzilin büyük kapının ardındaki karanlık gibiyim.. susmuş gömülmüş sükûta, üzerime kürek kürek toprak atıyorum ve örüyorum iki ucunu son olduğunu bildiğim sokağımın, üzerime yıkılan duvarlar gibiyim.. zihnime saplanan kelâmın o muhteşem ölümü gibiyim.. bir düşüşün kaydı gibi, mahrem, müstear gölgeler gibi, hakikatten kaçışı izler gibi, vâh, gönüldeki gölgeler gibi... göz önünde saklanan renklerin fâş edemediği gölgeler gibi, siyaha bürünen gönüldeki gölgelerin ele vermediği hakikat gibi.. açılan perdeler, aralık kalmış bir kapı gibi, beni içine alacak o aralık kapının ardındaki karanlık gibi...
Her boşluğunu örümcek ağları kaplamış ışık sızdırmaz pencereler gibi, küpeştesi çürümüş yaslanılmaz merdivenler gibi, bahçenin taşları arasından büyümüş büyümüş ve turquaz sarmaşıkları yok etmiş arsız otlar gibi, duvarda asılı kalmış ve anlamını yitirmiş meçhûl bir portre gibi, kurtların kemirip delik deşik ettiği kırık dökük devrilmiş bir iskemle gibi, tavan arasında unutulmuş bir pirinç mangal gibi, çekmeceleri düşmüş marküterli ceviz bir komodin gibi.. hâsılı metruk bir virâne gibiyim...
bir küçük nefesle sönecek kadar zayıf bir mum gibi yanmaya çabalarken, lodosa tutulmuş orman yangını gibiyim.. bir salyangozun bıraktığı iz gibi.. bir tebeşirin uçan tozları gibi.. kaynayan suyun buharı gibi.. iki çocuğun özenerek yaptığı ve ilk dalgada denize karışacak kumdan bir kale gibi...
Aşıma karışmış ağu gibi, kaşımın üzeri karalar gibi, tek ü tenhâ kimsesiz gibi.. içimde üşüyen ve hıçkırarak burnunu çekmeye devam eden çocuk gibi.. zindan olan yerler gibi, kalbe girmiş vesvese gibi, delinmiş bir saadet gibi...
Bir ölünün soğuk, renksiz, anlamsız yüzü gibi...
Ve...
Bir tebessüme muntazır, bir tebessümü bekleyen, bir tebessüme hayatını verecek bir tebessüm gibi.. bir bayram tebessümü gibi...
'Elemi bayram, nâzı niyâz, ezâyı rikkat, sitemi sohbet, ağuyu bal, derdi derman, nisyânı sekerât, acıyı tatlı, nedâmeti gurur, âhı inşirah, şikâyeti şükran, kışı bahar' kılacak bir bayram tebessümü.. bir lütuf gibi.. bir tuhfe gibi.. bir hediye gibi.. bir sadaka i câriye gibi.. bir inşirah gibi.. bir hasret gibi.. bir selâm gibi.. bir esenlik gibi.. bir müjde gibi.. bir vuslat gibi.. bir iman gibi, bir itimat gibi.. söze adanan ömür gibi.. bir yemin gibi.. bir şükran günü gibi.. bir kucaklaşma gibi.. bir.. bir.. her şey gibi.. bir yeniden doğuş gibi.. bir evlât gibi.. bir baba gibi.. bir anne gibi.. bir kardeş gibi.. bir kalp gibi.. bir gönül gibi.. bir gibi...
Bir bayram tebessümü gibi...