Bayram “buruk” geçse de!
Kutsal Kurban Bayramı, “buruk”olsa da, milletçe yaşanıyor.
Ne var ki, bütün vatandaşlarımız bu aziz vatanda, bu aziz topraklarda terör ve sarsıntıların dinmesini acıların hafiflemesini yürekten istiyor ve dua
ediyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, bu uğurda ve bu yüzden hayatlarını kaybedenlerin neredeyse tümünü vatandaşlarımız oluşturuyor.
Gerçekten de,“ateş düştüğü yeri yakıyor”.
Her şeyden önce, yaşadığımız günlerin daha doğrusu bayramların değerini anlamamız ve yürekten kabul etmemiz gerekiyor.
Özellikle, gerek Ramazan ve gerek Kurban Bayramlarının dini derinliklerinin yanı sıra, sosyal yönleri de hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Kurban Bayramı’nın “kurban kesimi” yanı sıra en büyük özelliği, kutsal hac farizasının da bu zaman ve atmosferde eda edilmesi dolayısıyla “taçlanması” asırlardır sürüyor.
“Kutsal Topraklar” da, insanı sarıp sarmalayan ve asla unutulmayan izlenimler, bir ömür boyu hatırlanıyor.
Öncelikle, “kurban kesimi”nin sık sık bazı medya organlarında eleştiriye neden olması da üzüntüye neden oluyor.
Oysa, yüce dinimiz icabı, her Kurban Bayramı’nda “hali-vakti yerinde olan her Müslüman’ın kurban kesmesi icap ediyor.”
Tabii ki, kurbanların cinsi, kişinin mal varlığıyla paralel olarak kendisi tarafından tespit ediliyor.
Müslümanlığın her safhasında olduğu gibi, hiçbir “zorlama”nın bahis konusu olmaması önemli bir özellik olarak ortaya çıkıyor.
Zaten, kurban etinin çoğunluğunun da öncelikle yoksullara ve işi-gücü bozuk olanlara dağıtılması ön görülüyor.
Kurban kesimine gelince, tabii her şeyden önce, ehil kişiler veya kasaplar tarafından ve elverişli ortamlarda yapılması gerekiyor.
Her yıl medyada yer alan ve hiç de hoş olmayan görüntülerden kimin sorumlu olması gerekli olduğu hâlâ, tam olarak belirlenmemiş bulunuyor.
Bu arada, “Kurban kesimi”ni “hayvan katliamı” gibi görmek veya göstermek isteyenler gerçekten de yanılıyor.
Söz gelimi, nasıl ki, Hıristiyanlıkta Noel veya yılbaşlarında “hindi” kesip pişirip yemek varsa, Müslümanlıkta da hem de dinin bir vecibesi olarak koyun-kuzu veya sığır kesmenin hiç kimseyi “tedirgin” etmesi icap etmiyor.
Kaldı ki son yıllarda kurbanlar artık “vekalet” verilerek, büyük kurum ve kuruluşlar tarafından usulünce ve hijyen koşullarda kestirilip, dağıtılıyor.
Kaldı ki bu yıl, çoğu kurbanların etinden Somali’de açlık çekenler ve Van’daki depremzedelerin yararlanacağı belirtiliyor.
Öte yandan, en büyük ulusal şöleni ve günü olan Cumhuriyet Bayramı’nın törenlerinin “resmen” iptal edilmesinin üzüntüsü içindeki halkımızın çoğunluğu, Kurban Bayramı’nda “mahcubiyetini” adeta ortadan kaldırma çabasını güdüyor.
Özellikle, Kurban Bayramı’nın verdiği kutsal heyecanla, şehit aileleri ziyaret ediliyor, deprem bölgelerine gıda ve giyecek yardımı yağıyor.
Ayrıca, ülkemizin bu tür terör ve afetlerden kurtulması için dualar yapılıyor mevlitler okutuluyor.
Kabir ve akraba ziyaretlerinde, dualar birbirine eklenirken, burukluk ve acı da birbirine karışıyor.
Milli ve dini bayramların değerini bilmek ve tam anlamıyla “samimiyet” le kavrayıp “candan” kutlamak icap ediyor.
“Ya Rabbim, aziz vatanımızı kem gözlerden, terör belasından, afetlerden koru, Türk milletine dayanacak güç ve sabır ihsan eyle”.