Bayram, affınıza sığınarak

Bu yazı, bayram şekeri gibi olmalı. Her ne kadar, etraf kurban nedeniyle kanlı görünse de, bayram, bayramdır. Elim, şeker gibi tatlı bir şey yazmaya, nedense gitmiyor. Temennim, dinimizin emrinin, kaçan ve isyan eden kurbanlıklara, eziyet edilmeden yerine getirilmesi. İçinizi karartmadan, yazmamak için elime ve kalemime sahip olmaya çalıştığım bir noktaya değinmek istiyorum.
Sevgili okurum, dedem küçükken, kurban olayının Hazreti İbrahim’in büyük oğlunu, Allah yoluna kurban edecekken, yaradanın oğlu yerine, kurbanlık bir koç yollamasıyla başladığını anlatmıştı. Ancak Türkiye, bu bayrama, kendi kahraman evlatlarını kurban vererek girdi. Bu nedenle, sünnet olarak kabul edilen kurbanı kesmenize gerek kalmadı. Belki kan akıtmadınız, ama o kadar çok aile kanlı gözyaşı döktü ki. Ama ben, o ocakta büyüdüm, eğitildim. Askerlik, meslek olarak, politikacılara benzemez. Politikacı gibi işe, emeklilik veya maaş konuşarak değil, ülke ve bayrak için ölmeyi seçip yemin ederek girilir. Asker için, şahsi çıkar ve gelecek yoktur, ülke ve bayrak vardır.
Daha önce de anlatmıştım, rahmetli Turgut Özakman da yazmıştı. Kara Harp Okulu’nun giriş kapısında, kolonlar üzerinde isimler yazar. Bunlar İstiklal Savaşı’nda şehit düşen subaylarımız. O listede, bugün ülke temeline dinamit koyanların atalarını, göremezsiniz. Sakarya’da, neredeyse er sayısı kadar, subay şehit oldu. Bu şehit subaylar, birilerinin anlattığı gibi, elit aile çocukları değil, babam ve annemin babası yani dedem gibi, köyden çıkıp asker olmaya giden yiğitlerdi. Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu zaman, Harp Okulu yılda, ikişer devre subay mezun etti. Subaylar devrelerini, Harp Okulu mezuniyet yıllarına göre tanımlar, 38’e bir veya 39’a iki gibi.
Mustafa Kemal’in ülke kurmadaki başarısı, ele geçirdiği toprakların, neye ve kaç cana mal olduğunu bilmesiydi. O birilerinin kaybettiğini kazanmak için mücadele etti, kazanılanları satmak için değil. Mustafa Kemal, Meclis’te, çıkar grupları ve cepheyi bilmeyen kişilere, sonuna kadar direndi. Ne de olsa, kantin subayı değildi. Mustafa Kemal, Osmanlı’nın Anadolu’yu öteleyip, hor görmesine karşılık, ilk kez ulusu bir çatı altında, Türklük kimliği altında birleştirdi. Aynı ABD’de, kurucuların, İtalyan, Fransız, Yunan, Alman ve Rus göçmenleri, Amerikan kimliği ve bayrağı altında birleştirmesi gibi.
O zaman da, bugünkü gibi, ülkemizi işgal edenlerle işbirliği yapmış olan padişah yanlıları, kendisini yargılayıp, idama mahkûm etti, hakkında fetva yayınladı. Ama tüm bunların ardından Türkiye, küllerinden yeniden doğdu. Şanslıydık, o gün bir Mustafa Kemal vardı. Gençler içinden de, nice Mustafa Kemallerin çıkacağına inanıyorum.
Gelelim dış konulara. Bir okurum, geçen yazımda bu diktatör yönetimin gidiş işaretleri verdiği konusunda yazdıklarımı, fazla iyimser olarak tanımlamış. Aslında haklı. Zira Türkiye içinde, aynı Hitler’in Propaganda Bakanı Göbels (Dr. Paul Joseph Goebbels) usulü, yanlış bilgilendirme bombardımanı var. Başka şekilde düşünmeniz imkânsız.
Amerika konusunda, son günlerde bazı kişilerin ellerini ovuşturmasına rağmen, bilmem farkında mısınız, Başkan Obama’nın eli güçlendi. Amerikan toplumunda, Başkana karşı çıkan Meclis’e duyulan güven de, giderek azalıyor. Obama’nın pazarlıkta geri adım atmaması, elinin güçlü olduğunu gösteriyor.
Öte yandan dünya kamuoyunda AKP iktidarı, itibar kaybetti. Hükümetler bazında değil, kamuoylarından söz ediyorum. 80 yıl, Batılılaşan Türkiye, şimdi Batı’nın gözünde, Arap olmayan, ancak özenen, bir Arap ülkesi. AKP’liler, gittikleri yabancı şehirlerde, protesto edildikleri gibi, yabancı basında, bu iktidarın diktatörlüğe yöneldiği konusunda, yorum, makale ve haber görüyoruz. Erdoğan’ın Suriyeli müttefiklerinin katliamı, tüm insan hakları örgüt raporlarında. Hem de iktidarın, halka ne denli baskı yaptığı haberleri ile birlikte.
Avrupa Birliği palavrası da, balon gibi söndü. İktidarın, bu işi kotarma görevi verdiği Bakan, bu kafayla AB’ye alınmayacağımızı kabullendiğini itiraf etti. Aslında Türk halkı, dönülmez bir karar verme noktasında. Ya kendileri için avanta alıp rahat edecek, ya da çocukları için, özgürlükleri savunacak. Böyle bir karar sonrası da suçlu aramaya kalkmamak lazım.
Hayırlı bayramlar.

Yazarın Diğer Yazıları