Baykal, ABD elçisine rest çekerken güvenilen dağlara karlar yağdı!
Gelin bugün bir hakkı teslim edelim.
Washington’un AKP’ye dayattığı ve Tayyip Erdoğan’ın da siyasi ikbali ve de kişisel kurtuluşu için son hamle olarak gördüğü Kürt açılımı hikayesinde CHP önderi Deniz Baykal tabir caizse göğsünü siper edip direnmeseydi, hiç kuşkunuz olmasın Türkiye bugün bölünmeye, doğru dolu dizgin olacaktı.
Deniz Baykal’ın direnci ile AKP liderliği şaşkın ve mahçup ördek misali bir o yana bir yana savrulmakta, bir türlü eyleme yani paketi açmaya bile cesaret edememektedir.
Oysa AKP işin başında hatırlayın nasıl da hevesli ve heyecanlıydı!
AKP geçen kısacık sürede bile bu konuda papucun pahalı olduğunu görmeye başladı.
Belli ki AKP’ye açılım dayatmasını yapanlar başka taahhütlerde de bulunmuşlardı!
Mesela CHP ve Deniz Baykal’ın karşı cephede olmayacağı sözü verilmişti.
Bu açılım sürecinin başında necip Türk matbuatı çok önemli bir olayı, nedense sorgulama ve perde gerisine sızma gereğini bile duymadı!
Bendeniz tatilde olduğum için yazamadığım o malum olay ya da görüşme hepimizin hatırlayacağı gibi CHP lideri Deniz Baykal’ın ABD elçisi tarafından ziyaret edilmesidir.
ABD sefiri tam da Kürt açılımı bombasının patlatıldığının ertesinde DTP eşbaşkanı Ahmet Türk ile beraber CHP lideri Deniz Baykal’la da görüştü.
Peki bu ilginç zamanda kendini Türkiye’nin genel valisi gibi gören bu elçi art arda bu ziyaretleri niçin yaptı dersiniz?
Dikkat edin ziyaretin hemen akabinde Deniz Baykal, Mustafa Kemal’in mirasına yakışır bir duruş sergiledi ve bölünmeye karşı adeta gövdesini siper etti.
Belli ki ABD sefiri Baykal’a telkin adı altında pakete desteğe baskı için gitmişti!
Belli ki AKP’ye de CHP açılıma destek verecek taahhüdünde bulunulmuştu.
Sonuç ortada...
Deniz Baykal ABD’yi karşısına alma pahasına yukarıda belirttiğimiz gibi bölünme sürecinin karşısına dikildi.
Yazdıklarım komplo teorisi değildir.
Birkaç gram beyni ve de birazcık muhakemesi olan biri art arda yaşananlardan hareketle pekala bu tabloyu görebilir.
Diyeceksiniz ki Washington bunun faturasını Deniz Baykal’a keser.
Kesmek isteyeceği muhakktır.
Siz, türkücü Zülfü’nün son çıkışlarının kendi iradesiyle olduğunu mu sanıyorsunuz?
Ve dahası Mustafa Sarıgül’ün hazırlanıyor olması!
Sadece bu tablo bile Deniz Baykal’a ülke adına minnet duymaya ve onu alkışlamaya yeter de artar bile.
Bölünmeyelim diyen herkesin Sayın Baykal’ın son duruşunu iyi yorumlaması gerekiyor.
Evet tabir yerinde olur mu bilmem ama bu ülkede dağlar bile eğilir ve onlara karlar yağarken, Deniz Baykal yiğitçe bir duruş sergilemiştir.
Bazılarınızın MHP ve Bahçeli’nin hakkını yemeyin dediğinizi duyar gibiyim!
Bakın bu olayda MHP ile CHP’nin konumu farklı olduğu gibi Bahçeli ile Baykal da farklıdır!
MHP bugün takındığının dışında bir tutum takınmış olsaydı sadece kendini inkar etmiş olmaz, ülkücü taban Devlet Bahçeli’yi taşa tutardı.
Dolayısı ile MHP’nin tutumu sürpriz olmayan yani beklenen bir tavırdır.
Oysa sosyal demokrat kimlikte bir parti olan CHP ve liderinin dik duruşu ise zerre abartmıyorum tarihe geçecek bir özellik arzediyor.
ANLAŞILMAZ...
BBP, Muhsin Bey’in yapmayacağını yaptı!
Büyük Birlik Partisi, sevgili Muhsin Yazıcıoğlu’nun dergahı misali emanetidir. Dolayısı ile bu yapıyı eleştirmek içimizden gelmez ama son yapılandan rahmetli Muhsin Başkan’ın hoşnut olup olmayacağı tartışma götürür. BBP adına Sayın Topçu’nun Kürt açılımı (!) hikayesine fiziki varlığı ile katkı sunması yani İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile görüşmesi önemsenmek amacı ile değilse ne içindir anlamış değiliz! Bendeniz rahmetli Yazıcıoğlu’nu ilk kez 1978’de Bayazıt’ta Marmara sinemasında “Türkçüler Bayramı” gününde “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin gösterimi öncesinde tanıdım ve o günden vefat edene kadar belli aralıklarla zaman zaman konuşup görüştük. Doğrusu eğer biz biraz olsun Sevgili Muhsin Başkanı tanımış isek o son günlerde Washington’un dayattığı bu Kürt açılımı (!) hikayesinin içinde asla ve kat’a olmazdı.
YADIRGAMAYALIM...
TSK’yı içeriden vuranlar!
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin asimetrik bir psikolojik harekatla karşı karşıya olduğunu söylerken eski komutanı Hilmi Özkök’ü kast etmiş midir bilmiyorum, ancak bildiğim bir şey var ki o da Hilmi Paşa’nın söyledikleri ile adeta TSK’ya operasyon yapanlarla aynı safta gibidir. Olacak şey değil, Türkiye bir proje çerçevesinde bölünmeye dolu dizgin götürülürken bizim iki önceki genelkurmay başkanımız Türkiye adının bile değişmesini teklif edebiliyor. O sözleri Yunan Genelkurmay Başkanı etmiş olsaydı emin olun Genelkurmayımız kıyameti koparır, nota üstüne nota gönderirdi... Bakın bu Özkök nasıl biri, aramızda geçen şu diyalogdan anlayın: Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olduğu yıl Özkök de KKK olmuş ve onunla Gazi Orduevinin bahçesinde sohbet ediyorduk. Dediği şuydu: “Şu Kıbrıs hep ayak bağı, her yerde karşımıza çıkarılıyor. Bundan mutlaka kurtulmalıyız.. Bu kadar zaman çözülemeyen sorun olur mu...” Hilmi Paşa’nın o sözlerine şu karşılığı vermiştim: “Efendim milletler ve devletler tarihinde çözümü çok zor olan konular hep olmuştur. Çözüm adına Türkiye Kıbrıs’daki iddia ve çıkarlarından vaz mı geçmeli? Bu illa da çözüm beyanınızı yazabilir miyim?..” Özkök Paşa: “Sakın ha, sakın yazma” diyerek apar topar yanımızdan ayrılmıştı... Eee Kıbrıs gibi milli bir konuda bile böylesi sözler eden birinin son beyanlarını pek de yadırgamamak gerekiyor... Son sözümüz; TSK imajı için içerden de önlem almalıdır...
SORUYORUM...
10 milyar dolar nerede?
Ali Babacan’ın dolmuşuna pardon Şanlıurfa seyahatı için uçağına binen bir kaçı hariç besleme ve yanaşma gazeteci güruhu sormadı bari ben sorayım, geçen yıl bu günlerde girin arşive, bakın gazetelerin manşetlerinde ne vardı. Bir ikisi hariç neredeyse bütün matbuat Güneydoğu’ya talih kuşunun konduğu ve 10 milyar doların GAP’ın tamamlanmasına ayrıldığını yazıyordu... Peki aradan 365 gün geçti, 10 milyar dolar aktarıldı mı? Hani Doğu’nun makus talihi AKP ile yeniliyor ve Doğu’ya ilk kez Güneş doğuyordu? Atılan başlıklar ve yazılan yazılar öyle değil miydi?. Ne oldu doğdu mu Güneş? Sorarım size çok değil bir yıl önce alayü vala ile tantanalar yapıp neticede GAP’a bir kuruşluk bile bir yatırım yapmayan bu adamların son Şanlıurfa palavralarına inanılabilir mi?