Bay Ajan Provokatör!
1900’lü yılların başında İngiltere’de siyasi ve sosyal kargaşayı fırsat bilen bir grup devrimci, şehrin kuytu yerlerinde teşkilatlanır. Amaçları anarşi çıkarıp, devrim yapmaktır. Örgütün yedi yöneticisi gizlilik kuralı gereği haftanın günlerini kod adı olarak kullanır. Örgütün arasına sızmayı başaran Scotland Yard dedektifi Gabriel Syme de ’Bay Perşembe’kodunu alır. Bay Perşembe çalışma şeklini bile kimsenin bilmediği örgütün liderlerine tek tek yaklaştıkça şaşkınlığı artar. Örgütün lider kadrosunun hepsi aslında ajandır.
Gilbert Keith Chesterton tarafından kaleme alınan “Bay Perşembe” romanını Türkçe’ye Vedat Günyol çevirmişti. Şimdilerde kitapçılarda pek rastlanmayan roman bizdeki terör örgütlerinin halini akla getiriyor.
Devlet, uzunca zamandır terörle mücadele konusunda farklı metotlar geliştirdi. Toplumda dehşet uyandıran örgütlerin lider kadrolarını içeri tıktı. Sadece PKK değil DHKP-C ve İBDA-C liderleri de halen içerde. Basına yansıyan haberlerden yakında yeni örgüt liderlerinin de paketlenip teslim edileceği anlaşılıyor. Sağlık durumu sebebiyle dağda yahut kaçak vaziyette yaşayamayacak Şemdin Sakık gibiler ise hapiste tedavi görmeyi daha güvenli buluyor! Hapse girmeyenler ise bir şekilde hayatını kaybetti, Hizbullah yöneticileri gibi...
Öcalan’ın yerli kurumlar eliyle ajan olarak yetiştirildiğini sanmıyorum ancak önü açılan bir elebaşı olduğu kesin. İlk önce Kürtler üzerinde etkili olabilecek bütün örgüt yöneticilerini öldürtürken ceza almadı, yakalandığı zaman serbest bırakıldı, çevresinde her zaman ’devlete yakın’kişiler bulundu. PKK’nın ilk kurucularından hemen hepsi öldürülürken suçlama aynıydı: Ajan provokatör. Eski karısı Kesire Öcalan ve kardeşi Osman Öcalan bizzat örgüt tarafından ajanlıkla suçlandı. Şimdi bile lider kadrosunun tamamı hakkında ajanlık iddiaları gündemde. Öcalan, eski başbakanlar Özal, Çiller, Erbakan ve Yılmaz ile kamuoyunun yakından tanıdığı yazar ve siyasetçiler aracılığı ile görüştü. Hatta bazı üst rütbeli subaylar ile haberleştiğini hem kendi açıkladı hem de mahkeme tutanaklarına geçti. DTP hakkında da aynı iddialar sözkonusudur. Partinin önemli bir belediye başkanı güvenlik güçleri tarafından özel olarak korunmaktadır. Partinin ilk kuruluşunda başkanlığını yapan Fehmi Işıklar, ’MİT’in adamı’olarak kamuoyunun yakından bildiği sol bir dergi tarafından afişe edilmiş ve görevden ayrılmak zorunda kalmıştır.
Sokaktaki vatandaşın şiddetli tepki gösterdiği sözkonusu durumlar, istihbarat örgütleri açısından rutin işlemlerdir. Amerika İran’la savaşırken CIA İran’a silah satıyordu. İrlanda Kurtuluş Örgütü IRA’nın ikinci adamı bizzat İngiliz istihbaratçıları tarafından MI6 ajanı olmakla suçlandı. İstihbaratçıların ’örtülü operasyon’dediği olayların varlığından ziyade bunların deşifre edilmesi ilginçtir. Ajan deşifre ediliyorsa, ya yabancı bir devlet devreye girmiştir ya da ajana artık güven kalmamıştır. Herhalde lider kadronun yurtdışı angajmanları sebebiyle içeri tıkılması tercih edilmektedir...
Bizim aklı evvel istihbaratçılarımızın, mesleği öğrendikleri yabancı istihbaratçılardan bu tür taktikler almaları normaldir. Muhtemelen şöyle kandırıldılar: “Bir gün ayrılıkçı bir Kürt hareketi gelişecek ve dışarıdan destek görecektir. İslamcı veya ırkçı olursa ilerde engel olamazsınız. Kürtler dinine saygılı olduğu için taban bulması imkansız olan dinsiz ve komünist bir örgütün önünü açın!”
Herhalde farkına varmadan yabancıların seçtiği örgüt ve elebaşlarının önünü açtılar.