Batı katrandır, kaynatmakla şeker olmaz
Türk milleti olarak aynı delikten sürekli ısırılıp duruyoruz.
Bu millete, “Çağdaş uygarlık düzeyi” ve “Batılı değerler” diye emperyalizmi adres gösteriyorlar. Hatta bir kesim kendi devlet ve milletinden nefrette ve Batıya biatta o kadar ileri gitti ki, “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmayı” İslâm gibi “Anti emperyalist” bir dine mal etme derekesine düşebildi.
Erdoğan bile Başbakanlık koltuğuna oturduğunda “Kapatılma” ve “Darbe” endişesine karşı sürekli işte bu emperyalist Batıdan medet umdu.
Avrupa Birliği ne isterse bir fazlasını yaptı.
ABD’nin aralarında Türkiye’nin de bulunduğu otuza yakın İslâm ülkesinin milli bütünlüklerini parçalayarak sınırlarını değiştireceği apaçık yazılıp çizilmiş ve haritaları Amerikan Silahlı Kuvvetler dergilerinde yer almış Büyük Ortadoğu Projesi’nde yer almaktan bile çekinmedi. (Not: Erdoğan Anayasa Mahkemesi’ne sunduğu savunmada, ’Ben bu projede yer almadım’demiş. Hayret bir şey. Ben kulaklarımla en az altı defa bu projede yer aldığını Erdoğan’ın kendisinden dinledim.) Her neyse, partisinin kapatılmaması için daha dün vatanımızı işgal etmiş Batılı emperyalistlere koşan Erdoğan’ın AKP’sini bakalım o Batı kapatılmaktan kurtarabilecek mi?
Dememiz şu ki, Avrupa ve ABD dün de bugün de emperyalisttir. Her kuruşlarında köle ticaretinden soykırıma varana kadar sayısız insanlık suçları vardır ve bu, Batı’nın karakteri haline gelmiştir.
Türk milleti gibi varlık sebebini “Adalet” ve “Mazlumun yanında olmaya” adamış bir milleti yönetenlerin genleri bozuk bu Batıdan medet umması kadar bir talihsizlik olabilir mi?
Dedik ya, Batı dün de böyleydi.
Günümüzden 137 yıl önceye uzanalım.
Abdülaziz Han’ın Vezîr-i Âzamı Âli Paşa, göreve getirildiği tarihteki umumi manzarayı şöyle aktarır:
“- Ülkemize göz dikenler anlaşmazlık içindeydiler. Bâzıları topraklarımızı ele geçirmek istiyordu, bâzıları bizi sömürerek sanayi ve ticaretlerini geliştirmek. Birinciler gizli niyetlerini şâirane sözlerle maskeliyorlardı : ’Acı çeken insanlığı rahata kavuşturacak, ezilen kavimlerin zincirlerini kıracaklardı’Bu kutsal emeller uğruna ülkemize gireceklerdi.”
Söyler misiniz Allah aşkınıza bugünkü Batı Âli Paşa’nın 137 yıl önce resmini çizdiği Batı değil mi?
Irak’a demokrasi diye, Afganistan’a insan hakları ve terörle mücadele diye girmediler mi? İnsan hakları diye girdikleri ülkede insan bırakmadılar. Sağ kalanlar ise insanlıklarını yitirdiler. İşte Türkiye’yi yönetenler böyle bir Batı’dan medet ummakta, üstelik bunu Allah(c.c.)’ın dini İslâm adına yapabilmektedirler.
Âli Paşa’nın vasiyetnamesini okumaya devam edelim. “Birinciler” Osmanlı’yı “kutsal emeller uğruna” işgal etmek isterken bakalım “İkinciler” in Türk milleti hakkındaki düşünceleri neymiş onu görelim:
“- İkinciler ’Olmaz!’diyorlardı. Olmaz ve olmamalıdır. Osmanlı ülkesinin bütünlüğü Avrupa’nın dengesi için şarttır. Âli Paşa’ya göre bu ikinciler ’Osmanlı’yı sömürerek sanayi ve ticaretini ele geçirmek’isteyenlerdi.”
Bugün durum farklı mı?
Âli Paşa, vasiyetnamesinde “içeriye dönük tespitlerde” de bulunmuş ve bakınız neler demiş:
“-Yabancı devletlerle temaslarımızın onda dokuzu iç meselelerimizle ilgili.(..) Böyle giderse azınlık haline geleceğiz..”
Yabancılarla temaslarımızın onda dokuzu bugün de “iç meselelerimizle ilgili” değil mi?
Her işimize üstelik terbiyesizce karışıyorlar.
Amma bu pislikleri o kadar da suçlamamak lâzım!
Sen karıştırırsan eloğlu elbette karışır. Sen Türk milleti için bir “Anayasa taslağı” hazırlar sonra da bunu gider kendi milletinden önce ABD’nin görüşüne sunarsan ve sen bir “Yargı Reformu” hazırlar, bunu hazırlarken kendi Yargı’nın görüşlerine bile tenezzül etmez ve fakat hazırladığın taslağı Türk milletinden önce dünkü müstevlilerin görüş ve beğenisine sunarsan, Osmanlı’nın başına gelen Allah korusun sizin yüzünüzden bu milletin de başına gelir!
Bütün bunlar “Demokrasi” ve “Halkın iradesi” öyle mi!