BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK (07 Aralık 2013)

BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK (07 Aralık 2013)

BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK

Türk milletini ileri götürecek, insancıl, akılcı yeni eğitim ilkelerine ihtiyaç vardı

6. Eğitimimizin amacı, kendini,
hayatı bilmeyen, her konuda
yüzeysel bilgi sahibi, tüketici
insan yetiştirmek olmuştur.
Atatürk, her Maarif Nazırının başka bir program uygulattığını söyledikten sonra der ki:
"Bütün bu uygulama ve programlar ne veriyordu? Çok bilmiş, çok öğrenmiş bir takım insanlar... Ama neyi bilmiş? Bir takım nazariyatı bilmiş! Fakat neyi bilmemiş? Kendini bilmemiş, hayatını, ihtiyacını bilmemiş, yaşamak için lâzım olan herşeyi bilmemiş ve aç kalmış! İşte, bu öğrenim tarzının uğursuz sonucu olarak denilebilir ki, memlekette aydın olmak demek, çok bilmiş olmak demektir, sefalete ve fakirliğe mahkûm olmak demektir. "
III. Atatürk’ün Eğitimimiz için
önerileri, istekleri, talimatları
Türk milleti, Atatürk’ün önderliğinde bağımsızlık mücadelesine girişirken ve Cumhuriyeti kurarken, gençliğin bundan sonra hangi ilkelere, amaçlara, hangi eğitim felsefesi ve dünya görüşüne göre yetiştirilmesi gerektiğinin ivedilikle belirlenmesi çok önem taşıyordu. Gençliğin eğitimi artık eskiden beri süregelen, denenmiş, değersizliği ve hatta zararları kanıtlanmış bir felsefe ve dünya görüşüne göre yapılamazdı. Türk milletini ileri götürecek, insancıl, akılcı yeni eğitim ilkelerine ihtiyaç vardı. Ancak bunu başarmak kolay değildi. Bu işi yalnızca Atatürk yapabilirdi ve nitekim O üstlendi. Çünkü O, yukarıda da açıkladığımız gibi, Türk tarihi ve Türk eğitim tarihinden çıkan dersleri çok iyi biliyordu: Osmanlı Devletinde başlıca eğitim kurumları olan medreseler ve sıbyan mektepleri 17. yüzyıldan beri yararsız, yalnızca din ve Arap kültürü veren okullar haline dönüşmüş, yeniliklere cephe alıp taşlaşmışlardı. Medrese zihniyeti matbaanın bile ülkeye girmesini geciktirmiş, Tanzimat döneminde başlayan eğitimde ve çeşitli alanlardaki yenileşme hareketlerini engellemiş, olumsuz etkisini sürdürmüştü. Atatürk, Osmanlı Devletinde yabancı okulların istedikleri gibi at oynattıklarını, azınlıkların, her çeşit etnik toplulukların eğitim yoluyla, iktisaden güçlenip siyasî bakımdan bilinçlendiklerini ve Devleti yıkmaya yöneldiklerini gözlemişti. Atatürk, sadece Türklerin amaçsız, etkisiz, cılız, anlamsız, köksüz bir eğitimin çarkları içinde kaldıkları ve millî benliklerinden habersiz yetiştirildikleri için kendi öz yurtlarında esarete sürüklendiklerini görmüştü... Atatürk, bütün bu gözlem ve teşhislerle yetinemezdi. Çünkü o, artık yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu ve Cumhurbaşkanı idi. Bu yeni Devlet için yepyeni bir eğitim felsefesi ve politikasını da o tespit etti ve bunu bazan öneriler, bazan da istekler ve talimatlar şeklinde ifade etti. Özellikle de öğretmenlere ve eğitimcilere seslendi.
Bunun nedeni de, O’nun, öğretmenleri gerçek kurtuluşumuzun önderleri olarak görmesi idi. Önce, bu konudaki sözlerini görelim:
"Halâs-ı müstakbelimizin (gelecek kurtuluşumuzun) pişvây-ı mükerremleri (saygıdeğer öncüleri) olan Türkiye muallime ve muallimleri..."
(Devam edecek)