Öğrencilerin, dayağa maruz kalmasını haysiyet ve onuruna yediremiyordu
2. Eğitim öğretim
yöntemlerimiz uygun değildir.
Atatürk, öğrencilik hayatında, baskıya -kısmen serbestiye dayanan, pasif etkin, nakilci (ve ezberci)- deneyci, akılcı eğitim ve öğretim yöntemlerini bizzat yaşamış, Türk çocuklarının, gençlerinin yüzyıllardır nasıl yetiştirildiklerini ve bunun ne gibi sonuçlar verdiğini incelemiş, gözlemiştir.
Mustafa Kemal, ilk defa, geleneksel ve basit bir öğretim yapan mahalle mektebinde öğrenimine başlamış, birkaç gün sonra buradan ayrılıp Şemsi Efendinin yeni yöntemlere göre öğretim yapan okuluna gitmiştir. O, ilk gittiği ve geleneksel usullerin uygulandığı mahalle mektebini sevmemiştir. Yıllar sonra, subay olarak Selanik’te bulunduğu sırada her iki okulu da ziyaret etmiş, ilk gittiği mahalle mektebinin kapısında kocaman bir kilit görünce, "kapanması isabet olmuş" demiştir.
Şemsi Efendinin yeni pedagoji yöntemlerine göre eğitim öğretim yapan ilkokulunda ve daha sonraki askerî okullarda ise Mustafa Kemal çok iyi yetişmiştir. O, özellikle Şemsi Efendinin okulunda, yeni yöntemlerin ve hecelemede yenilik yapılarak sesleri ve kelimeleri okuma yöntemine geçilmesinin öğrencileri güçlüklerden kurtardığını görmüş, O’nda yıllar sonra alfabe değişikliği fikri ve uygulamasında kanımca bunun da etkisi olmuştur.
Mustafa Kemal, ilkokuldan sonra önce Selânikte Mülkî (Sivil) Rüştiye’ye girmiş, burada Matematik öğretmeni ve müdür yardımcısı Hüseyin Efendi O’nu haksız yere dövmüş, vücudunu kan içinde bırakmıştır. Olay, bir disiplinsizlik olayı idi ve Mustafa Kemal’in suçu yoktu. Annesi Zübeyde Hanım, "o senin hocandır, dövebilir" diye teselli etmeye çalışmasına rağmen Mustafa Kemal haksız yere öğretmeninden bile dayak yemeyi hazmedemiyordu. O, öğrencilerin, insanların dayağa maruz kalmasını insanlık haysiyet ve onuruna yediremiyordu. Nitekim bu olaydan sonra o okuldan ayrılıp Askerî Rüştiye’ye kaydoldu.
Bütün bu acı tatlı tecrübelerden, gözlemler ve incelemelerden sonra Atatürk Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’de, öğretmenlerimizin önünde, Türk eğitim tarihinin en önemli teşhislerinden birini yapmıştır:
"Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin, milletimizin gerileme tarihinde en mühim bir âmil (etkili sebep) olduğu kanaatindeyim."
3. Çocuklarımız üzerinde
ailenin baskısı vardır
Atatürk, ailelerin çocuklar hakkında yanlış bir tutumuna da ana babaların dikkatini çeker:
"Çoğu ailelerde öteden beri çok kötü bir alışkanlık var: Çocuklarını söyletmez ve dinlemezler, zavallılar lafa karışınca, "sen büyüklerin konuşmasına karışma" der, sustururlar. Ne kadar yanlış, hatta zararlı bir hareket..."
(Devam edecek)